Eskiden biraz yaşını almışlar bir şeyi unuttukları vakit akranları “sende iyice bunadın yahu” diye şakayla karışık takılırdı. Artık o espri dilimizin ucuna gelirken duruyoruz. Dipte soğuk bir korku, “Neden unutuyorsun ki şimdi?” diye cılız bir soru çıkıyor, tedirgin oluyoruz. Çağımızın en zorlu hastalıklarından biri Alzheimer. Beynin size ve hayatınıza karşı başlattığı büyük bir savaş gibi sanki. İsimleri, telefon numaralarını, sevdiğiniz şeyleri, anılarınızı hatta bir gün öncesini unutmak… Ömrünüzce aldığınız her nefeste kayıt tutan arşivinizdeki belgelerin gün geçtikçe siliniyor olması… Zor vesselam… Tıp ilerliyor elbet, Allah büyüktür ve bu hastalığında yakın zamanda tamamen tedavisinin mümkün olacağına inancımız yüksek. Özellikle bu zorlu yolculukta refakatçilerin sırtında büyük bir sorumluluk var. Farkındalık ve bu hastalığa karşı önlemleri iyi biliyor olmamız gerekir. Rabbim şifa versin ve refakatçilerinin zorluğunu kolaylaştırsın duamız.

Her hastalık gibi iyileşme yolunda bununda şifası güçlü moralden geçiyor elbet. Yüzünüzü güldüren ister bir yakınınız, isterse bir uğraşınız olsun onları sakın bırakmayın. İşte tam da bu noktada İzmir’in Bayraklı ilçesinden 64 yaşındaki Emin Çakıcı’nın hikâyesi, Alzheimer’a karşı mücadele etmenin farklı ve ümit dolu bir yolu daha olduğunu gösterdi. Ortaokul mezunu Emin amca, geçim derdine ayakkabı boyacılığı yapmış ömrü boyunca. Tiyatro ise gönül sevdası… “Tek hayalim oyuncu olmaktı. Profesyonel anlamda bir başarı yakalayamadım belki ama içindeki bu tutku beni hep ayakta tuttu ve tiyatrodan hiç kopmadım” diyor kendisiyle ilgili yapılan haberde. Bence bunun için üzülmesine gerek yok, çünkü ne oyuncular var ki, Emin amcanın içindeki tiyatro aşkının zerresini hissedebilmiş değil. Sahneye çıkmış, oyunlar oynamış, kendi parodilerini yazmış, ses tonunu usta oyuncuları sahnede izleyerek terbiye etmeye çalışmış Emin amca… Hepsinde de başarılı olmuş. Şimdi yürekten istediği şey tiyatro ile yakalandığı Alzheimer hastalığından kurtulmak. Emin amca inanıyorum ki, bu hastalığı da içindeki mücadele gücüyle yenecek. Dualarımız onunla.

Sanatın her dalında insanı iyileştiren bir taraf olduğu muhakkak. Kadim kültürümüz içerisinde özellikle geleneksel sanatlarımızın ve musikinin ruha iyi gelen yanları vardı. Öyle ki, Osmanlı döneminde ruh hastalıklarını musiki ile tedavi eden merkezler kurulmuştu. Tiyatronun da insan sağlığı için aracı olması pek mümkün. Nitekim Emin amcanın hikayesine benzer bir örnek, Aksaray ilimizde yaşanmıştı. Aksaray Devlet Hastanesi’nde bir psikiyatri uzmanı, tedavisi devam eden şizofreni hastalarıyla bir tiyatro grubu kurmuş, iki yıl boyunca süren çalışmalarının neticesinde 35 hastası tedavi olmuştu. Hatta iki hastası sınavları geçerek devlet memurluğunu hak kazanmıştı. Bunlar sanatın iyileştirici gücünün güzel örnekleri.

Her bireyin temel bir tiyatro eğitiminden geçmesi hayatına kalite katacağını düşünüyorum. Tiyatro ile sadece oyuncu olmazsınız, aynı zamanda özgüven kazanır, diyaframla birlikte doğru nefes almayı öğrenir, duruş bozukluğunuz varsa bedeninizi nasıl kullanmanız gerektiğini kavramış olursunuz. Özellikle içe kapanık çocukların, sosyal fobisi olan bireylerin tiyatro eğitimini tercih etmeleri hayat standartlarını yükseklere çıkarttığına dair örnekleri çokça yaşıyoruz.

Eğitim verdiğim belediyenin bilgi evinde bir aile çocuklarının hiç konuşmadığından dert yanmıştı. Okuldaki rehberlik öğretmeni de çocuğun bir tiyatro eğitimi alması gerektiğini söylemiş, onlarda bize getirmişti. Eğitim sezonu boyunca bu öğrencim sınıfıma gelip gitti. İlk iki hafta hiç konuşmadan, hiçbir uygulamaya katılmadan öylece oturdu. En azından sınıfı terk etmiyor diye sevinerek onunla ilgilenmeye devam ettim. Boyu akranlarına göre daha kısa, teni de daha esmerdi. Kendine oluşturduğu sosyal fobi fiziki görüntüsünden sebepti. Bunu aşmak, özgüvenini yeniden kazandırmak için grup çalışmaları yaptık. Sene içerisinde iki oyunda rol aldı ve sene sonu gösterimizde en önde halay çekiyordu. Hem aile hem de biz öğrencimizin başarısından dolayı mutluyduk. Ailenin ettiği dualarda tüm zahmetimizi, yorgunluğumuzu aldı götürdü.

Size iyi gelen, yüzünüzde tebessüm oluşturan şeyleri hayatınızda çoğaltın. Her yanımızı saran acılara dayanmak için inancımızın kuvvetine ve iyiliğe ihtiyacımız var. Bu vesile ile Kurban Bayramımızın ümmetimiz için hayırlar getirmesini, acılara merhem olmasını dilerim. Cümlemize mübarek olsun…

Geçmiş zaman olur ki…

Üstad Necip Fazıl’ın 1937 senesinde kaleme aldığı “Bir Adam Yaratmak” adlı oyunu sahneye konduğu vakit büyük tesir uyandırır. Kapalı gişe oynanan oyunun başrolü Ertuğrul Muhsin yine bir gece sahnede iken ateşi yükselir. Rivayet odur ki, 39 dereceye çıkan ateşinin sebebi herhangi bir hastalık değil, eserin kuvvetidir. Bunu da Üstad’a kuliste söyler. Hatta bu eserin üzerinde bıraktığı tesirin şiddetine dayanamayan Falih Rıfkı Atay’ın ikinci eşi Mehruba hanım, Ankara’daki gösterimlerden birinde baygınlık geçirir. Ruhun derinliklerinde yaşanan çalkantıları, bunalımları ince ince işlemiştir Üstad ve izleyenler üzerinde de hakiki hayatın bir kesidi gibi etki uyandırmıştır. Necip Fazıl üstadımıza rahmet olsun…