Toplumun önemli dinamiklerinden birisi olan esnaflarımız maalesef günümüz Türkiye’sinde fazlasıyla gayr-i ahlakî faaliyetler yürütüyor. Malını satan esnaf, parayı alana kadar ki insanî tavrını parayı aldıktan sonra gayr-i insanî bir tavır ile pervasızca bir değiştiriyor.

Giriş çok ağır olmuş esnaflarımızı genellemeyelim diyenler olduğunu hissediyorum. Zaten düzgün iş tutanlar, malının hakiki nitelikleriyle pazarlamasını yapıp sonrasında da arkasında duranlar her zamanki gibi müstesnadır.

Ticari ahlâka yapacağım katkının, Hz. İbrahim’in (as) ateşine su taşıyan karınca misali olduğunu en azında bu yolda karalanmış birkaç cümlemin olmasını arzu ederek çıktım bu yola. Aslında birçok firmanın iş tutuş şeklinin veya çalışan denetiminin ne derece laçka olduğunu ‘müşteri memnuniyeti’ ifadesinin kuru laftan öteye geçmediği bir mantalite üzerinden somut bir örnekle konuyu hakkelyakin işleyeceğim.

Geçen hafta sonu çamaşır makinem aniden arızalanınca yenisini almak icap etti. Pazar günü olması hasebiyle açık bulunan mağazalardan Bimeks’e gidip Ariston-Hotpoint marka bir makine aldık. Çarşamba günü teslim edileceğini söylediler. Çarşamba günü saatinde evde bulunalım diye aradım. Gün içerisinde 2 saatten fazla defalarca ‘müşteri hizmetleri’ denilen -nasıl bir hizmetse- bölümle görüşmeme rağmen böyle bir ürün faturası kesilmediği, ürünün sevkiyata çıkmadığı gibi bir bilgiyi en sonunda alabildim. Konuyla ilgili satışı yapan mağazadaki görevli ile görüştüğümde bana o klasik yalanla mukabele etti. Efendim sevkiyatta ürünü taşıyanlar düşürmüş, ürün zarar görmüş, (bu arada ürünün önce ambalajı zedelenmişti, ben ‘önemli değil, ambalajı zaten açacağız’ dediğimde yok ürün düştü oldu), bu ürünü müşteriye bu şekilde teslim edemezmiş. İsterseniz yerine teşhirdeki ürünü paketlettireyim, deyiverdi. Yani stokta olmayan ürünü satmışlardı. 2 gün daha süren serüvenimizde ürün iadesini yapıp parasını almış olduk. Bizim makine problemimiz hala devam ediyordu ve ben bir marka ve modelde karar kıldığımız için şimdi başka bir küçük esnaftan aynı marka ürünü aldım. Yalnız serüvenim meğer burada başlıyormuş. Ariston-Hotpoint’ten servis talebinde bulundum. Aynı gün servis vermiyoruz, yarın 14 ile 20 arasında herhangi bir saatte sizde olacaklar, denildi. Notum üzerine gelmeden 1 saat önce arayacaklardı. Uzatmayayım. Ben zamanımı planlama adına aradığımda kaba bir temsilci bana “1 saat önce aranacağınız notu var bekleyin aranırsınız” dedi. 3 saat sonra servis görevlisi, “10 dakika sonra sizdeyim” diye aradı. Dedim ki, “Ben 1 saat önce aranma talebinde bulundum. Bir saat içinde geçemem”. Servis görevlisi de bana başka bir yerde tahsilatı olduğunu, onu yapıp geleceğini söyledi. Eve geçince de kendisini aramamı talep etti. Ben yolda iken aradığımda eve geldiğini ve artık başka bir gün için kayıt açtırmam gerektiğini söylediğinde seslensem duyarsın mesafesinde idik. Saat 20’ye kadar verdikleri zamanda, 19 olmadan görevli işi bıraktı. Çağrı merkezi ise bana “Size ancak pazartesi için yeni bir servis kaydı oluşturabilirim” gibi ezber cümlesini okudu. Ardından da ekledi; “Size başka nasıl yardımcı olabilirim?” Hiç yardımcı olmadın ki!

Üstad Akif’in “Dinleri var işimiz gibi, işimiz var dinleri gibi” sözünü zikretmenin tam da yeri. Avrupa’da bir ülkede yaşanmış olsaydı bu olayda yaşattığı mağduriyetten ötürü firma tarafından cihazın hediyesini konuşuyor olurduk. Ama Türkiye’de kurumsallık adına elemanların keyfi davranışlarını konuşuyoruz.

Ticaretteki verilmiş sözler, davranış şekilleri bir toplumun, dininin, yaşam tarzının, hayata yaklaşımının en görünür kısımlarıdır. Ülkemizi ziyaret eden bir gayr-i müslimin ilk muhataplığı alışveriş üzerinedir. Örnekliğimizin vay haline ki vay…