En başından ifade edeyim: Bütün bu tartışmalar Allah’ın izniyle her daim olduğu gibi bugün ve yarın İslâm’ın lehine sonuçlanmaya mahkûmdur. Zira İslâm bir hakikat dini olarak ona savaş açan her zihniyeti çürüte çürüte, Hz. Âdem’den bu yana ve ahirete doğru yoluna devam ediyor; yani “hak geliyor ve batıl zail oluyor/olmak zorunda.”
Günlerdir evirip çevirip tartıştığımız, zaman zaman mecrasından taşan ve hiç hak etmediği halde İmam-Hatipleri de merkeze koyan bir konu var: Deizm. Yani “Allah her şeyi yaratmıştır ama yarattıklarına karışmaz.” mealinde bir inanç biçimi bu.
Bugün böyle bir nesli “yetiştirmek”le suçlanansa Sayın Cumhurbaşkanı. Ne gariptir ki 2012’de Başbakan olduğu dönemde de “Dindar bir nesil yetiştireceğiz.” dediği için bazı kesimler tarafından linç edilen bir lider.
O günlerde yazdığım bir yazı da, “Konuyu çok farklı boyutlara taşıyan kesimlere bende karşı bir soruyla cevap vermek istiyorum. Peki, dinini bilmeyen bir nesil yetiştirmeyelim de nasıl bir nesil yetiştirelim? Buna bir cevabınız var mı?” diye bir soru yöneltmişim.
Hâlâ bu sorumun arkasındayım; hem de bu gün çok daha anlamlı bularak arkasındayım. Sayın Cumhurbaşkanımız 2012’de yaptığı, “dindar bir nesil” çağrısı, dindar kesim tarafından yeterli ehemmiyette algılandı mı?
Bu çağrıdan sonra bile maalesef birçok cemaat, konunun üzerine düşmek yerine, birbirine düştü. Hatta bir tanesi “cemaat” diye geçinerek insanları aldattı. FETÖ adındaki bu terör örgütü, devleti ele geçirmek üzere darbe girişiminde bulundu insanlarımızı şehid etti. Bugün eğer geldiğimiz noktada bir güven sorunu varsa bunun asıl müsebbibi işte bu “din tacirleri”dir.
Şunu ifade etmek istiyorum: Bu tartışmanın odağında ya da hedefinde ne Sayın Cumhurbaşkanı olabilir ne de İmam-Hatipler. Öncesinde her Müslümanın kendi kendisine sorması gereken soru, “Bir Müslüman olarak Allah’ın bahşettiği doğru anlama ve iyi niyet ilkesini yeteri kadar uygulaya bildi mi?” olmalıdır.
Bana göre İslâm’ı değil de Müslümanın “temsil” durumunu tartışmaya açan şey bu temsildeki başarısızlıktır. Müslümana düşen şey, korunması bizatihi Allah’a ait olan bir din için telaşlanmadan önce, kendi temsil durumu için telaşlanmaktır; zira kayıpta olan dinden ziyade, mensubu olduğunu iddia eden ferdin kendisidir. Dine uymak yerine, esnettiği “din”i kendi çıkarlarına uydurma gayretleridir.
Bunun karşısına konacak şey; “Dindar bir nesil yerine modern, bilim ve sanata duyarlı vs. vs. bir nesil yetiştireceğiz.” gibi komik ve mantıksal zinciri arızalı bir şey olmaz herhalde. Çünkü bu, bir dindarın bunlara sahip olamayacağı ya da karşı olacağı gibi mesnetsiz, aklî izahı mümkün olmayan, ayrı bir cehalete delalet eder. Hoş bu inanç, yıllardır bu ülkede var olmadı da değil…
Elbette demokrasilerde devletler “inanç dikte etmezler” fakat dinini samimi olarak yaşamak isteyene engel de olmazlar. Kaldı ki bugün ki Cumhurbaşkanı, “inanç dikte eden, bir dil ve tip dayatan devlet”in en önemli mağdurlarından biridir; bu mağduriyetin yine kendisi tarafından göz ardı edileceğine de inanmıyorum.
Asla şuna da ihtimal vermiyorum; “AK Parti, diğer inançları hiçe sayarak bir din diktası kuracak.” Ama şuna da ihtimal vermiyorum; “Ak Parti, ateist bir neslin ortaya çıkmasına seyirci kalacak.”
Geçmişte ateist bir nesil yetiştirmek isteyenlerin neler yaptığını ve bu ülkeye neler kaybettirdiğini herkes çok iyi bilir. Bunu doğrulamak isteyenler, Nadir Nadi’nin yazdıklarını arşivlerden çıkarıp okuyabilirler. Bize inanmayanlar belki Cumhuriyet Gazetesi’nin önemli ismine daha fazla itibar ederler; “Camilerde imamlık ve müezzinlik yapacak insan kalmadı.” sözünün sahibi olarak.
Benim kastedilen “dindarlık”tan anladığım inançlı, merhametli, vicdanlı, muhâkemeli, muhâsebeli, sınırları olan bir nesildir; olması gereken de budur.
Sonuç olarak ifade etmeliyim ki bu tartışma her şeye rağmen Müslümanların bir iç tartışmasıdır. Buradan güçlü çıkacak olan da inşa’Allah “samimi dindarlık” olacaktır. Hafızamızı yüz elli yıldır boşaltarak bizi inanç geleneğimizden koparanlar, hiç suçlu değillermiş gibi davransalar da, gelinen bu tablonun en büyük suçlularıdırlar. Bu günün en büyük suçlayıcılarının, bu suçlular olması da ayrı bir ironidir…
Konuyu her tartışanın dinde “ar” diye bir gerçeği asla ihmal etmemesi temennisiyle…