Hıristiyanlık’ın ilk dönemlerinde insanlar, kıyametin İsa’nın (as) göğe yükselmesinden “kısa bir süre sonra” kopacağına inanmaktaydılar. Dünyanın bu son gününde vaftiz edildikleri su ile ölüme gitmek istedikleri için yıkanmıyorlardı. Pislik bütün vücutlarını kaplayıp, toplu ölümler baş gösterince Kilise kirlerin bir spatula ile kazınabileceğine hükmetti. Daha sonra ise yılda bir yıkanma izni verildi.
Avrupa toplumlarının hamamlarıyla meşhur Roma uygarlığından sonra, “vahiyle”, Hz. İsa’nın öğretileriyle ilişkisi olmayan bu bağnazca yaklaşımların etkisi altına girmesi inanılması güç bir bilgi gibi gelebilir. Fakat Avrupa’da 18. yüzyılda bile temizlik anlayışı derinden değişimlere uğramamıştı.
Yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Türkiye’ye gelen pek çok Batılı seyyah, Türklerin sık sık hamama gidip yıkanmalarını “şaşkınlıkla” anlatır. Çünkü bu tarihlerde Avrupa’da kadınların yıkanması 3-4 haftada bir iken, erkeklerin yıkanması ise ancak birkaç ayda bir defa olmaktadır.
“TÜRKLER SÜREKLİ YIKANIYOR”
1717’de eşi İngiliz Büyükelçisi Edward’la birlikte İstanbul’a gelen Lady Montagu, Türk kadınlarının haftada bir banyo yapmasına şaşırdığını ifade eder. Fakat asıl şaşırtıcı olanı, Türklerin evlerine yaptıkları ziyaretlerde görür seyyahlar. Çünkü, pek çok Türk evinde “gusülhane” bulunmakta ve insanlar hafta içinde de sık sık yıkanmaktadırlar. Hamamlar biraz da eğlence olsun diye gidilen yerlerdir.
Avrupa bir yandan kişisel temizliğin eksikliği, diğer yandan yiyecekleri muhafaza etme yöntemlerini bilmediğinden, asırlarca salgın hastalıklarla boğuştu. Baharat’ın önemini böylece kavradı. Türkiye’nin limanlarında nihayet bulan Baharat Yolu, işte bu sebeple Avrupa için daima önemliydi.
Yalnız temizlik ve koruma değil, hastalıkların tedavisi konusunda da Türkiye daima ilerdeydi. Avrupa çiçek hastalığı ile kırılırken, Türkiye bunun aşısını çoktan bulmuştu bile. İşte bu aşıyı alıp Londra’ya götüren de Lady Montagu’dan başkası değildi.
Dünyamız bugüne kadar Covid-19 adı verilen bu virüs gibi pek çok salgın hastalıkla mücadele etti. Salgın hastalıkları engellemenin ilk ve en temel yolunun “temizlik” olduğu binlerce yıldır biliniyor.
Türkiye’nin hem Avrupa hem de hastalığın kaynağı olan Asya’dan daha güçlü bir şekilde corona ile mücadele edebilmesini de bu temizlik alışkanlığımıza bağlayanların sayısı hayli fazla. Yapılan araştırmalar ülkemizde el yıkama alışkanlığının yüzde 94 ile Avrupa’nın en temiz ülkelerinin başında geldiğini, buna karşın İngilizlerin yüzde 25›inin hiç yıkamadığı, aynı şekilde hastalığın en güçlü görüldüğü İtalya›da ise halkın yüzde 45›inin tuvaletten çıkınca ellerini yıkama alışkanlığının olmadığını ortaya koyuyor.
Fransızların yüzde 38’i el yıkamazken, Hollandalıların ise yarısı hiçbir şekilde suya dokunmuyor.
Dünyada el yıkama konusunda en zayıf ülkenin, hastalığın ortaya çıktığı ve halkın yüzde 75’inin elini hiç yıkamadığı Çin olması tesadüf değil. Onları yüzde 70 ile Japonya takip ediyor.
TÜRKİYE’NİN BAŞARISI: TEMİZLİK VE TEDBİR
Hastalığın merkezi, Çin’den Avrupa’ya geçmiş durumda. İngiltere’de halkın yüzde 80’inin bu hastalığa yakalanacağı düşünüldüğü için Hükümet, “bağışıklık kazandırmaktan” başka çarelerinin kalmadığını açıklıyor. Londra’nın Sağlık Baş Danışmanı Prof. Chris Whitty BBC’ye, İngiltere›de 400 bin civarında insanın ölmesini beklediklerini söylüyor.
Başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasında hala çok az sayıda hastalık görülmesini “temizlik imandandır” hadisi ile bağlayıp, yazıyı bitirebilirdim. Şüphesiz süreci izlediğimizde bu hakikat, güneş gibi önümüzde duruyor.
Fakat Sağlık Bakanlığının aldığı olağünüstü tedbirleri, karantina uygulamalarını, zamanında yapılan uçuş kısıtlamalarını da görmeyelim mi? “Bu kadar hasta mı var, ne diye binlerce yataklı şehir hastaneleri yapıyorsunuz” diye fütursuzca muhalefet edenler, şimdi bu yatırımların ne işe yaradığını gördüler mi acaba?
Avrupa nihayet el yıkamanın önemini kavradığı gibi, Türk icadı olan klozetlerdeki “taharet musluğu”nu da öğrenmiş bulunuyor.
Yakında Avrupa, teslim bayrağı çekip, hastalarını tedavi için Türkiye’ye göndermeye başlarsa şaşırmayın.