*

İslam şuuru Ehl-i Sünnet tarafından tertip edildi ve tarih boyunca temsil edildi. Ehl-i Sünnet ile ilgili en küçük hassasiyetsizlik, İslam’ı, şuur  altyapısından mahrum bırakır. Bugün Müslümanların yaşadığı kaosun temel sebebi (belki de tek sebebi) Ehl-i Sünnet Mecrasının (yani İslam ilim mecrasının) kafi derecede itibar ve itimat görmemesidir.

*

Şuurda usul ve tertip var, bundan dolayı şuur kendini muhafaza edebilmektedir. Şuurdaki usul ve tertibi kabul etmeyen, şuura ihtiyaç duymayan, “Mutlak şuur” olan Kur’an-ı ve Sünnet-i Seniyye’ye şuur hassasiyetle muhatap olmayanlar, kaosun baş müsebbipleridir ama neticede bu yaklaşım onların eksikliğidir. Buna mukabil tefekkür alanı, tertip edilmemiş ve usule bağlanmamıştır. İşte bu nokta, Ehl-i Sünnet hassasiyeti olanlarda da tefekkür kaosunu besliyor.İslam tefekkür mecrası, kadimden beri tasavvuf ve ilim mecrası tarafından temsil ve deruhte edildiği için, bunların dışında mütefekkir şahsiyetin yetişmesi nispeten azdır. İslam şuur mecrasına hürmet eden ve hassasiyet gösterenler bile, tefekkür bahsine geldiğinde sarsılmakta, sallanmakta, ana mihrakını kaybetmekte, “nasıl düşüneceğini” bilememektedir.İslami tefekkürün kadimden beri tasavvuf ve şuur mecraları tarafından temsil edilmesi, bugün mütefekkir olma iddiasındaki bazı insanları, reis olma iddialarına savurmaktadır. Hem reis hem de mütefekkir olmak başka bir meseledir, buradaki mevzu, sadece mütefekkir olma teçhizatına sahip olan bazı kişilerin, birtakım meseleleri derinliğine idrak etmesinden mülhem, hem kendisi hem de takipçileri tarafından reis sıfatını da temsil ettiği düşüncesidir. Bu bir sapmadır. Başaramayacakları, bir meseledir. Destek vermeleri gereken kişi bellidir. REİS!

*

Herkesin farklı sebeplerle katkıda bulunduğu bir gerçek var ki, bugün Müslümanlar “tefekkür kaosu” yaşıyor. Bir kısmı İslami tefekkürün usul ve tertibini tekke ve medrese dışında bulamadığı için bu kaosa düşüyor ve kaosu besliyor. Bir kısmı tekke ve medresenin müktesebatını inkar ederek oryantalist operasyonun gönüllü propagandistleri olarak bu kaosu derinleştiriyor. Bir kısmı, meselenin nezaketinden dolayı tefekkürden uzak durarak kendini muhafaza altına almaya çalışıyor, ne var ki bu durum da tefekkür kaosunu artırıyor.

*

Tefekkür kaosundan çıkmamız şart. Tefekkür kaosundan çıkamazsak, İslami şuurun ihyası da imkansız. Zira tefekkür yoksa, şuur kitaplarda kalmaya mahkumdur ve şuur adamı olma iddiasındaki insanlar, sadece ezberlerle malul hale gelir, ki birkaç asırdır böyle olmuştur.Ümmetin fikir üreten mütefekkirlere ihtiyacı olduğu açık ama bundan daha mühim ve acil ihtiyacı, “tefekkür usulünü” gösteren mütefekkirlerdir. İslam tefekkür mecrasını açacak, İslami tefekkürün usul ve tertibini yapacak, “nasıl düşünüleceğini” gösterecek mütefekkirlere ihtiyacımız var…

*

Kaos çağından çıkmanın yolu ve sırrı, “İslam medeniyet tasavvuru” meselesinde mahfuzdur. İslam medeniyet tasavvuru ortaya konulamadığında, buna bağlı olarak şuurun tasnifi yapılamadığında, buna bağlı olarak tefekkür mecrası ve havzası açılamadığında yapılacak her iş yangına odun taşımaktır.“İslam medeniyet tasavvuru” gerçekleştirildiğinde tefekkür mecrası zaten açılmış olacaktır. İslam tefekkür mecrasını açmak için ayrıca çalışmaya ihtiyacımız kalmaz. Zaten büyük terkip, her şeyin yerli yerine oturmasıdır, adaletin tarifi de zaten bu değil miydi; her şeyin kendi kıymet merkezinde bulunması…

*

Vefa borcumuzu ödemek sadedinde zikredelim, Necip Fazıl, kaos çağının yirminci asrında, İslam tefekkür mecrasını açan adamdır. Necip Fazıl şuan da burada olsaydı, oda islami bir suur içerisinde evet diyecekti…

*

Sözüm onlara İrancılar artık İranlılar gibi düşünmeyi bıraksın! Tefekküri ve Şuuri Sağda kalsınlar ve on açıcı olsunlar…..VESSELAM!