Sosyolojik açıdan hemen hemen her ülkede bürokrasiye yapılan atamaların belli bir oranda tartışmalara sebep olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu tartışmalar, gelişmiş ülkelerde demokrasi açısından yapılırken diğer ülkelerde nepotizm açısından yapılır diye klişeleşmiş bir şekilde yaklaşmayı da doğru bulmuyorum, nepotizmin olmadığı bir ülkeyi de yeryüzünde kimsenin göstereceğini de zannetmiyorum.

Siyasal ve sosyolojik açıdan bir tespit yapılacaksa bu da her ülkenin kendi siyaset ve yönetim süreçlerinin çok farklı olduğu gerçeğidir. Türkiye’de bürokraside yapılan atamalara sahip çıkma veya eleştirme güdüsü seçmenlerin siyasal parti liderlerine duygusal açıdan bağlılığının yüksek olmasına ve karşı partinin liderinden de duygusal olarak bir o kadar uzaklaşmasıyla ilgili bir durum diyebiliriz.

Son zamanlarda soyadları aynı ailelerden üst kademelere yapılan atamaların sorgulanması ve sosyal medyada bu atamalara tepki verilmesi gözlemleniyor. Atamaların yapılması ne kadar doğalsa bu atamaların eleştirilmesi de bir o kadar doğal. Olay burada liyakat tartışmalarından çok farklı bir mevzuya kayıyor ve bir ailedeki bütün liyakatlilerin makam veya mevki sahibi olma ayrıcalığını nasıl elde edebildiklerini sorgulamaya gidiyor. 

Şahsi görüş olarak şunu söyleyebilirim ki; kimin hangi göreve atandığı çok da umurumda değil. Erdoğan’ın atadığı veya bir yerlere getirdiği bazı kimseler geldiği makamın nimetlerini fazlasıyla kullanırken yeri geldiğinde sözel olarak birkaç cümle ile Erdoğan’ın politikalarını dile bile getirmekten aciz olmaları aslen beni üzen! Dahası da var aslında aciz olma da bir maske, bir yerlere geldim sessiz kalıp ağır başlı takılayım havası, mesela darbe girişimi başarısız olursa kafamı kumdan çıkartayım ama sabaha kadar da telefonu kapatıp ne olacak diye bekleyelim edası…

Milletin eleştirisi aslen burada. Kimse mevki makama biz neden atanmıyoruz demiyor, bu atananlar kim Allah aşkına diyor!