İftira kime yönelirse yönelsin tarihin her döneminde kötüydü hâlâ kötü ve kötü olmaya da devam edecek…
Lakin bazı iftiralar etkisi ve yöntemi itibariyle çok daha yıkıcı ve kötüdür…
Tıpkı belirli bir plan eşliğinde ve belirli bir amaca matuf organize, stratejik olarak yürüyen bütün kötü emeller gibi…
Bugünlerde de özellikle CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği ve devletin temel kurumlarını hedef alan stratejik bir iftiracılıkla karşı karşıyayız…
Garip olan şey ise iktidar uğruna diğer muhalif partilerin de “ama”lı cümlelerle tevil edip iftiraları görmezden gelerek aynı masayı paylaşmaya devam etmeleridir…
Dünyanın en zayıf ülkelerinin bile şiddetle reddedeceği uyuşturucu ile yan yana getirilme iftirası ne yazık ki bu ülkenin en büyük ikinci partisinin genel başkanı tarafından, yönetimine talip olduğu devletine yapılmıştır…
Ülkesinin, cari açığını kapatmak için uyuşturucu ticaretini teşvik ettiğini iddia eden bir siyasetçinin, akıllara zarar bu hezeyanının bir gaflet ile ortaya çıktığını düşünmek, belirli bir süredir izlenen yöntemi görmezlikten gelmek olur…
Epey zamandır toplum ile devlet arasındaki güveni tesis eden, kendilerinin iktidar olması durumunda da kaçınılmaz olarak verileriyle toplumu aydınlatacakları TÜİK ile başlayıp farklı kurumlarla devam eden, “önce suçla sonrasında baskın yap” süreci çok belli ki iftira ve yalan üzerine oluşturulmuş bir stratejinin ürünüdür…
Güya kendilerince “tek adam rejimi” diyerek suçladıkları iktidarın, bütün kurumları nasıl ele geçirdiğine toplumu ikna etmeye çalışıyorlar…
Lakin ellerinde bugüne kadar hiçbir somut veri olduğunu da ispatlayamadılar…
Fakat ciddi bir kitle üzerinde TÜİK’in verilerini “güvenilmez” hâle getirdiklerini de görmezden gelemeyiz…
Tabii bu noktada ENAG faktörünü de dışarıda bırakamayız…
Kılıçdaroğlu bu hâliyle büyük de bir çelişkiyi inşa ediyor…
Bir yandan helallik peşinde koştuğunu iddia ederken diğer taraftan çok büyük yaralar açarak, canını ortaya koyup ülkesini savunan güvenlik güçlerimizin yüreklerinde derin yaralar açıp hakka giriyor…
Artık neredeyse iftira, yalan ve iktidarla iş birliği suçlaması gibi çeşitli yöntemlerle itibarını hedef almadığı bir meslek gurubu kalmadı…
Bugün bütün dünyanın gündeminde olan ve bizim güvenlik kurumlarımızın da çok büyük bir başarıyla mücadele ettiği çeşitli sorunları ve suçları görmezden gelmek, en başta hakikatin kendisine yapılmış bir ihanettir…
Bir devletin ya da onu onuruyla yöneten, koruyan herkesin şiddetle reddedeceği bu hezeyanların bir gün kendi sahibine dönmeyeceğini düşünmek de “hakikatin ortaya çıkma gücüne” inanmamak olur…
Bir yalancının, müfterinin, kirleticinin, temizleme iddiası da bir o kadar hezeyandır…
Zaten kirletilemeyecek olan bir değerin, hakikatin, onu kirletmeye çalışanlar tarafından temizlenmeye ihtiyacı olmaz…
Bu iftira stratejisinin, stratejinin sahiplerine yönelmesinin çok uzun zaman alacağını düşünmüyorum…
Tıpkı Erbakan Hocamıza yapılan uyuşturucu ile yan yana getirme çabalarının, sahiplerini rüsva etmesi gibi…