Bir elinde “Amerikan” sigarası, diğerinde “Rus” viski bardağı…

Almış önüne klavyeyi, yağdırır da yağdırır sosyal medyada.

Eli cetvelli öğretmen misali…

Tabi ki eleştirsin, tabi ki daha iyi yarınlar için, tuğlanın üstüne bir tuğla da o koysun.

Gelişim, kalkınma, aydınlanma eleştiriler sayesinde sağlanır zaten.

Yapıcı eleştiriye can kurban…

Ama elbette ki maksadı üzüm yemek yerine, bağcıyı dövmek.

Ve…

Paylaşımlarına dikkat edin, hep bir felaket senaryoları…

Ona göre ülke her zaman kötüye gidiyor, yanıyor, bitiyor, kül oluyor; iktidar partisi hep başarısız, hep ters yönde…

Bu ne biçim ekonomi, bu ne biçim idarecilik anlayışıymış.

Ama aynı iktidar partinin sunduğu işsizlik maaşını, burs ücretini şıkır şıkır çekmesini bilir.

Sonra aynı hükümete hakaret eder.

Üstüne bir de, polisin üzerine atmak için kaldırım taşını söker.

Kafa bu!

Çünkü bu zihniyetin ne çenesi, ne de klavyesi, ne de kalemi hayra çalışır.

Toplumun zihnine durmadan şüphe tohumları eker, sürekli palavralar uydurur, manipülasyon peşinde koşar.

Daha da ilginci;

Hep “bu düzen değişmeli” der.

Aslında;

“Değişmeli” dediği düzenin sahibinin kendisi; düzülenin de, halk olması gerektiği kaygısını taşır içten içe.

“Gel yap o kadar çok biliyorsan, çık arenaya da aslanlar gibi, görelim boyunun ölçüsünü, madem değişim yanlısısın” deyince de, çil yavrusu gibi, fellik fellik kaçışır sağa sola.

Ha, bir de “yalaka basın” diye bir türkü tutturmuş, gider.

“Yalaka”, öyle mi?

Peki, acaba bu zihniyet, kimlere yalakalık yapan medya gruplarını takip eder, merak ediyorum.

Üç kuruşluk menfaati için, nasıl da renk değiştirdiğini çoook iyi biliyorum.

Bukalemundur ha!

Çünkü asıl kavganın arka planında, yüzde doksan dokuz bir çıkar meselesi bulunur.

İmam Şafii’ye sorarlar; fitne zamanı hakkı tutanı nasıl anlarız?

Der ki; düşman okunu takip edin, o sizi Hakk ehline götürür.

Acımasızca ok fırlattığı kişilere sunulan imkânların yüzde biri, bu klavye mücahidine verilse, belki nelerinden vazgeçmez.

Allah bilir!

Anında ideoloji değiştirmezse de, namerdim!

Eşit haklarmış, sosyal adaletmiş…

Hepsini o an, çöpe atar.

Malımı çoook iyi tanıyorum.

Ve de her eline geçen fırsatta, dini bütün insanlara iftira atmaktan çekinmez.

Lafa gelince “benim ailem de başörtülü”, azıcık eşele “kahrolsun başörtüsü”…

Söze gelince mangalda kül bırakmıyor, o ayrı.

İyi ki bir taciz, tecavüz olayı olmaya görsün.

Eyyvah, eyvah! Vurun kahpeye!

Ya bir cami hocası yapmıştır, ya da olay hep, Kur’an kursunda gerçekleşmiştir.

Mal bulmuş mağribi gibi atlar konunun üzerine.

Ama kendi öz yeğeniyle, teknede haşne fişne yapan medyatik yakışıklılara ses etmez.

Onlar modern, çağdaş ve ilerici (!) ya…

Tabi canııım!

Onlara söz yok!

Hacı-hoca grubuna utanmadan iftira atar da, 16 yaşındaki kız çocuklarının, bar-pavyon köşelerinde dans edip şarkı söylemesini, gayet memnuniyetle karşılar.

Yüzünde belirir tebessüm çiçekleri.

Ne de olsa, medeni (!)

Tek dişi kalmış canavar misali, sonuncusuyla ısırmaya çalışıyor ama artık acıtamıyor.

Yazık! Hem de çok yazık!

Zannedildiği gibi entelektüel birikimi falan da yoktur hani.

Bütün bildikleri, gençlik dönemlerinde okuduğu ideolojik kitaplardan ibaret…

Hepitopu bu… Bunlarla bilgiçlik taslar.

Bir de, kendinden olmayanı “geri kafalı, cahil, lümpen” diye aşağılar.

Patolojik bir vakas!

“İşçi kardeş-patron kalleş” falan der ama azıcık üfleyeyim aklının üzerindeki toza, hemen altından korkunç bir kapitalist çıkar.

Evet, aslında en ürkütücü ve en gizli tehlikeli tiplerden…

Göründüğü gibi değil, asla!

Hele bir patronluğu ele alsın da, o zaman görün.

En adaletsiz, en gaddar ve en çirkef yöneticiliği yapar.

Ki, aslında başından beri gem vurduğu “eşitlik, kardeşlik” falan tamamen, gücü eline alana kadardır.

Hani bir söz var ya, feminizm koca buluncaya, ateizm uçak sallanıncaya, komünizm de zengin oluncaya kadardır.

Bununki de, o hesap.