Ey! Türk milleti.
Sakın ha sakın, kitap okuma!
Maazallah elini ısırıverir falan, boş ver!
Hem, okuyunca n’olacak?
Yok, aydınlanırmışsın da, yok efendim işte, kelime haznen gelişirmiş de, olaylara daha objektif gözle bakarmışsın da, bilmem ne…
Cık cık cık…
Boş ver, okuma!
Hem okuyup da n’apacaksın?
Memleketi sen mi kurtaracaksın Allah aşkına?
Dalgana bak, salla!
“Neden sigara yerine kitaba yönelmiyorsun” dediğimdeyse, bahanen hazır zaten;
Neymiş, başın ağrıyormuş.
Neymiş, gözlerin yoruluyormuş.
Neymiş efendim, uykun geliyormuş falan.
Yersen!
Bilirim seni…
Canın ne çekiyorsa, onun mutlaka mazeretini uydurursun sen.
Bu konuda kimse, su dökemez eline.
Ok’kadar!
Latife bir yana.
“Bi’kitaba on lira mı verilir kardeşim!”
Diyen paçavra zihniyet, ayda üç yüz lirayı sigaraya bayılıyor.
Ama hiçbir vatandaşın gözüne batmıyor.
“İçsin adam dertli” sürüncemesine gidiliyor.
“Okuyarak kafa dağıt” diyen yok!
Maalesef;
Hafızasını, düşünme hızını besleyecek, kelime haznesini geliştirecek, diksiyonunu düzeltecek, kısacası beyin melekelerini kuvvetlendirecek bir hazineye, bu millet, on lirasını dahi kıymıyor, fuzuli masraf gibi görüyor.
Ama duman olurken, sağlığını da duman eden bir maddeye harcayabiliyor tüm servetini.
Yazık!
Şimdi bu mevzuu bir yana dursun.
Ülkenin başına gelen bir dolu belanın müsebbibi sayılan medyaya da sataşayım istiyorum biraz çünkü durum kaşınıyor.
Aç parantez;
Kurtuluş çaresinin de medyada olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
İşin açıkçası, eldeki merkezi medya gücünü hangi cihete yönlendirirsek, oraya doğru ivme kazanır.
Halkı da, ona göre şekillendirir.
Yalan yok!
Ülkemizde, doksanlardan bugüne –özel- merkez medya, sütün içine karışan idrar vasfını üstlendi.
Hiç kimse kusura bakmasın.
Doğru söze ne hacet!
Nerede bir ahlaksızlık, dinsizlik, ruhsuzluk, şuursuzluk varsa, onu pompaladı malum medyamız.
Toplum yararına doğru dürüst çalışma yapmışlığı oldu mu, kamu spotundan başka?
Özellikle, çocuk ve ergenlerin psikolojik gelişimini çok fena etkilemedi mi?
Bugün, Türkiye’de boşanma oranları arttıysa medya, başat saiklerden değil de, nedir?
Öyle ki…
Toplum, dizi-filmlerden etkileniyor çok affedersiniz, boşanmayı bir bok zannediyor.
Evet…
Kırkını devirmiş koca koca kadınlar, eşinden elektrik alamadığından falan yakınıyor.
Günümüzün moda deyimiyle söyleyeyim; “bu neyin kafası arkadaş?”
Ah medya ah!
Evlilik öncesi, lüks lüks villalarda aldatma, ayrılık ve gayrimeşru ilişkiyi tattırdın topluma…
Evliliğin nasibine hiç sürpriz kalmadı.
Sonra bardak kırılsa, hır gür şamata…
Kavgalar, kırgınlıklar, ailelerinin dahli, perişanlıklar, rezillikler ve mutsuzluklar…
Ardından boşanma davaları…
Aile kurumu mahvoldu.
Hâlbuki boşanmak en çok kadına zarar veriyor, bunu göremiyorlar.
Hele hele ki, çocuklar da varsa ortada…
Heyhat!
Medya dedik.
Yelpaze genişledi e haliyle.
Diziler, filmler, iğrenç yarışma programları derken konuya, YouTube fenomenleri de dâhil oldu.
Üç beş acayip kişilik çıkıyor, garip garip meşgaleler sayesinde reytingi götürüyor.
Anlayacağınız yüzde doksan dokuzu, boş işlerle uğraşıyor.
“Kültürel aktivite yapayım, yeni yeni bilgiler sunayım da insanları aydınlatayım” diyeni çok çok az.
Çünkü toplum nezdinde tutunmak, büyümek, üne kavuşmak istiyorsan konuya, kesinlikle incir çekirdeğini doldurmayacak, saçma sapan işlerden başlamalısın.
Nedeni bilinmez ama halkımız insanlığa faydalı, bilgili, zeki ve dolu adamı pek tutmuyor.
Medya kanalıyla, toplumun maneviyat gemisinin tabanında koca bir gedik açıldı ve durmadan su alıyor!
Zaten bir toplumda YouTuber’lar, akademisyenlerden ve öğretmenlerden daha fazla sempati toplamışsa, o toplumun kültürel birikimini ve geleceğini yeniden gözden geçirmek gerekir. Zira soytarılara, ahlaksızlara, zelillere rağbet gösteren bir toplum, çöküşünü de peşinen kabul etmiş sayılır.
Böyle bir durumda tabi ki deizm ve sonraki durağı ateizm tehlikesi baş gösterecektir.
Ahlak ve ortak normların bozulması, gençliği de bozacaktır.
Bunu göz ardı etmememiz lazım.
Düşünsenize…
Zat-ı alileriniz nasıllar efendim?
Hamd olsun, bizler de iyiyiz.
Sağlığınıza duacıyız’dan…
“Kanki nbr la, öptm bebeqm, oha falan oldum yani aşkitom”
Safhasına ne ara geldik biz?
Bunun yanıtını ben aradım ve en çok, Gülse Birsel’in o soğuk, o itici, duygudan ve mizahtan uzak, ne anlatmaya çalıştığı belirsiz, o burjuva kokulu dizilerini gösterdi oklar.
Evet.
Gülse Birsel, iğnelemeden edemeyeceğim ilginç bir kişilik.
Çünkü Türkiye’nin kültür deformasyonunu yazan, kurgulayan, akabinde beyaz cama yansıtan başat faktörlerden birisidir kendisi.
Şu, Jet Sosyete’sinde bir espri kırıntısına rastlar mıyım diye pek umutlandım geçenlerde mesela.
Açtım televizyonu.
Seyrederken dudaklarım hafiften kulaklarıma gider gibi de oldu, şimdi yalan söylemeye gerek yok ama sonra kanalı değiştirmişim, gerisini hatırlamıyorum.
Avrupa Yakası, Yalan Dünya derken Jet Sosyete de şaşırtmadı beni.
Hep aynı minvalde ilerleyen çalışmalar.
Hiç farklı bir soluk getiren, halkı eğiten, geliştiren sanatçılarımız yok neredeyse.
Bu, üzücü bir durum ülkemiz adına.
Toplumca “oha falan olduk yani”.