Facebook’u aktif olarak uzun süredir kullanıyorum; arkadaşların zoruyla girdiğim Instagram ve Twitter’ı ise neredeyse haftada bir defa açıyorum. Diğer yandan WhatsApp ve benzeri programların hayatımıza girdiği günden bu yana gerek STK ve diğer sosyal amaçlarla gerekse iş münasebetiyle ofislerimizi evlere veya o anda bulunduğumuz sosyal mecralara kadar zorla taşımış oldu.

Özellikle, WhatsApp ve benzeri programların sizi kolaylıkla ulaşılabilen, mesajı görüp görmediğinizi denetleyen, böylece cevap vermeye sizi zorlayan ve evinizde, ailenizle dinlenme sırasında veya yoğunlaşıp bir yazıyı, edebi ürünü veya şiiri kaleme aldığınız sırada yakalıyor.

Hangi durumda olduğunuza bakmaksızın tanıdık-tanımadık yüzlerce insan sosyal medya üzerinden sizi kuşatıveriyor. Bu şekilde hayatınızın içine girme haklarının olduğunu düşünen insan sayısı hiç de az değil.

Şüphesiz, sosyal medya araçlarının herkes için sağladığı kolaylıklar ve avantajlar var, fakat bu araçları hayatınızı bir anda dışarıya açarken doğru kullanılmaması halinde, kötü niyetlilerin elinde aleyhinize oluşacak büyük bir arşiv fırsatı da veriyor. Açıkçası bir anlamda zaman geçtikçe biriken paylaşımlar aracılığıyla farkında varılmadan özel hayatlar tamamen afişe ediliyor.

Yedi yıldır Facebook’u aktif olarak kullanıyor olmama rağmen tek bir karede bile aile fotoğraflarım bulunmuyor. Çünkü onların bugünkü ve yarınki fotoğrafları üzerinde kişilik hakları var ve fotoğraflar kendi hayatlarının bir parçasını oluşturuyor. Özellikle, kendi haklarını savunmayacak bebeklerin fotoğraflarında durum daha da farklı. Paylaşmanız halinde aileniz ve çocuklarınız bebeklerinizin fotoğraflarının kontrol edemeyeceğiniz ve hiçbir zaman haberiniz olmayacağı yerlerde sanal medyada dolaşabileceğini unutmamanız gerekiyor.  Şahsen, olsa olsa herkesin ulaşabileceği, ama benim için özel mekânlar ve arkadaş fotoğraflarını izinleriyle paylaşıyorum.

Diğer yandan, yiyip içtiklerimiz veya diğer insanlarda gıpta uyandıracak tatil fotoğrafları ve büyük başarılarınızı paylaşmamak nezaketli bir seçim olabilir.

Şimdi de sosyal medyanın abartılı kullanılışının doğuracağı üç ayrı tehlikeden bahsedelim:

İlk olarak paylaşmanız halinde bütün kimlik bilgilerinizin erişilebilirliği; fotoğrafınızın yüz eşleştirme yöntemi ile bütün dünyada kimliğinizle birlikte dolaşabildiği; hesapların ele geçirilmesi yoluyla rahatlıkla dolandırıcılık yapılabildiği biliniyor. Bunlar sosyal medyada güvenlik problemlerini oluşturuyor.

Sosyal medyanın, insanlarda ikinci bir kişilik/şahsiyet oluşturması ve gerçek hayattan kopuk “bipolar” bir hayata yönelmeleri sık rastlanılan gerçeklerden.  İnsanlar, gerçekte olduklarının çok ötesinde büyük süslü sözlerin arkasına sığınarak kendilerine ikinci bir kimlik inşa etmeye çalışıyorlar. Bu bir dereceye kadar bu anlaşılabilir olsa da tehlikeli bir boyut. Bu daha rafine ve ideal olan ikinci kimliğin gerçek hayattaki gerçek kimliği iyileştirmeye çalışmaması da ayrıca bir problem. Böylece birbirinden farklı biri ideal ve sanal, ikincisi ise “çift kişilik” taşıyan gerçek bir kişi…

Sosyal medyadaki ikinci kimlikler üzerinden evlilikler yapılıp birbirini gerçekten tanıdığı haftalar içinde boşanma ile sonuçlandığı gibi birçok zararından bahsedebiliriz.

İnsanların bir kısmının sosyal mesajlarını iletmek üzere sosyal medya mecrasını kullanmalarını ve abartmadan ölçülü paylaşımlarını doğru buluyorum. Fakat bir süre sonar, günde onlarca paylaşım yapan bir kişinin paylaşımlarının değeri bir gevezenin sözünün değerinin kalmaması gibi birdenbire düşür veriyor.

Sosyal medyada ayetler, hadisler, özlü sözler, bilgelerin ve düşünürlerin veciz sözleri sanal ortamda uçuşup duruyor. Bu kolay erişilebilirliğin sağladığı değer düşürücü ortamda bu büyük ve anlamlı değerlerin saniyelerle ifade edilen bir etkisi olabiliyor. Büyük gerçekler, küçük ve sanal bir ortamda zayi edilmiş oluyor.  Diğer yandan, Hz. Peygamberin, Hz. Ali’nin, Mevlana’nın, M. Kemal Atatürk’ün, Che’nin vb. olduğu iddia edilen yakıştırma vecizeler de sosyal medyayı işgal ediyor.

Bütün bunların ötesinde, sosyal medyanın artık uzmanlarca ispatlanmış olan beyindeki dopamin hormonu salgılayarak aynen sigara uyuşturucu ve kumar gibi bağımlılık yapması ayrı bir vahamet.

Sosyal medyaya mesleki görüşlerinizi yaygınlaşması ve sosyal çevrenizi korumak için kullanmak son derece makul ve sevimli bir araç olan sosyal medya bağımlılığı konusunda kendinizi şöyle bir yoklayınız. Facebook’umda, Instagram’ımda kaç beğeni var,  kim arkadaşlıktan çıkarttı gibi endişeler taşıyorsanız emin olun ki bağımlılığın eşiğindesin veya içindesiniz.

Günün belirli saatinde interneti kapatmayı denemeliyiz… Yoksa bu bağımlılık, aileleri, çocukları, yakınları birbirinden kopararak tamamen sanal bir dünyanın içerisine bizleri hapsedecek. Sanal dünya, düşündüğümüz gibi özgürlük alanımız değil, tam aksine hapis olduğumuz alan olmaya aday.