Siyasi literatürümüze, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce‘nin kendi tabanını anlatmak için kullanmasıyla girdi “şizofren” terimi. İftira ve yalanlarla kurdukları dünyalarına mahkûm olan zavallı bir güruhu tarif etmek için kullanılsa da, şizofreni psikiyatrik bir rahatsızlık.

Bireyin davranışlarını, hareketlerini, gerçeği algılayış şeklini ve düşüncelerini çarpıtarak değiştiren, ailesi ve sosyal çevresi ile ilişkilerini bozan  bir hastalık olan şizofreniye yakalanan kişi, tüm bu kusurları “bilinçsizce” işlediği için, sırf kötülük olsun diye “bilinçli” bir şekilde yalan ve iftira eden kişilerle nasıl bir tutulabilir? Onun için etrafına necaset yayan bu güruha şizofren demek, gerçek hastalara hakaret olur.

Her ne kadar bu tanım kendisine lideri tarafından kumpas kurulan bir CHP’linin, “kitlesini tanımlamak için kullandığı” bir yakıştırma olsa da en hafif tabiriyle yakışıksız. 15 Temmuz gecesi tepeden tırnağa silahlı FETÖ’cü ölüm timinin katliamından kıl payı kurtulan Cumhurbaşkanımızı “FETÖ’nün siyasi ayağı” olmakla itham edenler hasta değil, arsızlar.

DARBENİN SİYASİ AYAĞI “İÇERİDE”

Çünkü, darbenin hedefindeki bir lideri ve partisini utanmadan “siyasi ayak” olmakla suçlayabilmek için sadece akli dengenin bozuk olması yetmiyor; aynı zamanda edep ve ar duygusunun da kişide tükenmiş olması gerekiyor.

Bir darbenin siyasi ayağını anlayabilmek için, darbeden sonra kurulan yapıya bakmak yeterli oysaki. 1980 darbesini yapan generaller, tüm eski siyasi partileri yasaklayarak, ülkeyi 3 yıl boyunca kendileri yönetmiş ve ilk yaptıkları seçime sadece yeni kurulan üç partinin katılmasına izin vermişlerdi. Bunlardan biri bizzat darbeci Kenan Evren’in talimatıyla kurulan Orgeneral Turgut Sunalp‘ın partisiydi ki, halkı tehdit etmesine rağmen seçimlerde hezimete uğrayıp ancak 71 milletvekili çıkarabilmişti.

Diğeri İsmet İnönü‘nün özel kalem müdürü ve 1980-83 yılları arasında darbecilerin Başbakanlık müsteşarlığını yapan Necdet Calp’ın Halkçı Partisi‘ydi. 1983 seçimlerinde yüzde 30 oy alarak ana muhalefet olan bu parti daha sonra SHP’ye oradan da CHP’ye dönüştü. Darbenin siyasi ayağı olan bu iki partiye karşı halk, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ni bir kurtuluş olarak görmüş ve yüzde 45 oyla iktidara getirmişti.

CEVAP DARBELER TARİHİMİZDE

Bugünkü siyasi süreç, hatta partilerin aldıkları oy oranları bile nasıl da geçmişin izlerini taşıyor, öyle değil mi?

Askerler bir yönetimi devirmek istediklerinde, yerine getirecekleri siyasi iradeyi önce kendileri inşa eder, sonra mevcut muhalefetten anlaştıklarına devrederler. Halkın iradesini hiçe sayan bu çirkin işe piyon olabilecek figürler, iktidarın başında değil, muhalefetin içinde ya da iktidarın başına ihanet eden işbirlikçilerde aranır. Bu bizim darbeler tarihimizde böyle olduğu gibi, sürekli darbelerle sarsılan Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde de böyledir.

“FETÖ’cüler darbe yapsaydı hangi siyasi yapıyı iktidara getirirlerdi?” soru buydu değil mi?

Bence bu soruyu altı danışmanı da, FETÖ’cü teröristlerle darbe sırasında yaptıkları görüşmeler sebebiyle yargılanan, hatta Başdanışmanı Rasim Bölücek‘in darbenin kara kutusu CIA yetiştirmesi eski MİT’çi Enver Altaylı‘yla 1159 defa telefon görüşmesi yaptığı ortaya çıkan Kemal Kılıçdaroğlu‘na sormak lazım.