Kapitalisti, Komünisti, Sosyalisti, Liberali, Faşisti, Sosyal demokratı, Kavmiyetçisi, Hristiyan’ı, Yahudisi, İnekperesti, Ateisti, Maoisti, Leninisti vs. ile bütün gâvur milleti, ‘İslam’ söz konusu olduğunda, ansızın yekpare ortak bir hissiyata üslup ve dile sahip olmakta…
‘İslam’ söz konusu olduğunda, bütün emperyalist ülkelerin yöneticisi, medyası, entelektüellerin ve sanatçılarının kahir ekseriyeti de öyle…
Başarılı bir Müslüman iş adamı, siyasetçi, sanatçı, sivil toplum örgütü, siyasi ve fikri bir organizasyon söz konusu olduğunda, siyasette, sanatta, bilimde şöhret bulmuş biri Müslüman olduğunda veya Müslüman olduğu ortaya çıktığında da durum aynı…
Bütün bu gâvur kesimlere, günahkâr bir Müslümanın günahlarını yakalayıp üzerinden ‘İslam’a vurmanın verdiği zevk kadar haz veren başka bir şey yoktur…
Bunun sebebi çok basittir; Çirkin olanın tek sermayesi güzel olandır…
Çirkin olan, güzel olanı tanımlayarak kendisine alan açar.
Radikal İslam, Fundamentalist İslam, Siyasal İslam vs. gibi tamlamalar bu tanımlamanın ve kendisine bir yaşam alanı açmanın kaçınılmaz sonucudur.
Güzelin düşmanı yoktur, düşman olmaya ihtiyacıda yoktur, bu varoluşunun doğal bir neticesidir…
Çirkin düşman olmadan var olamaz, bu varoluşunun doğasının kaçınılmaz bir sonucudur…
Güzelle, çirkin arasındaki münasebetten doğan bir ara sınıf vardır.
Bu çok yüzlü gri makyajlı sınıf (münafık sınıf) vasıtasıyla çirkin, güzel olana vurur…
Çirkinin, güzel olanı vururken emsal olarak kullandığı malzeme bu sınıftır…
‘İslam’a, Radikal İslam, Fundamentalist İslam, Siyasal İslam, ılımlı İslam vs. diyerek vurabilmeyi sağlayacak, ‘İslam’ ile eklemlenebilen Radikal, Fundamental, Siyasal, ılımlı, bir sınıf olmalıdır ki, çirkinin güzel olana vurabileceği tamlama alanı bulsun…
Hayat denilen şu maskeli baloda, güzel olanla birlikte, bütün çirkinlikler, kendilerini güzel olana benzeten maskeleriyle birbirleri ile dans ederler.
Bu sebeple çoğu zaman, kurnaz münafıklara bir daha ellerinden alamayacağımız imkânları kaptırırız.
Bu suret-i Hak’tan görünen çok yüzlü sınıfın bulunmuş olduğu derekenin farklı dereceleri Müslümanları aldatır.
Müslümanın aldanışı, efaline zarar getirse de, özüne zarar getirmez. Çünkü insan aldanan, şeytan aldatan bir varlıktır.
Demem o ki, Müslümanlar üzerinden gâvur ve yerli işbirlikçilerinin, birçok tamlamaları kullanarak çok farklı provokasyonlar yapmaları yapılarının bir gereğidir, normaldir.
İstikametini bulamamış veya kaybetmiş Müslümanların aldanmaları da normaldir.
İş odur ki, bu iki normalite ile birlikte akıp giden hayatın içinde, istikamet sahibi ‘dava’ adamlarının sabır ve sebatla yürüyüşünü sürdürmeleri gerekir.
Elbette ayı gösteren parmağa takılı kalanlar, pelikanlara, papağanlara, baykuşlara, kargalara kayıtsız kalamayacaklardır.
Önemli ve belirleyici olan, ayı gösteren parmak sahibinin tutumudur vesselam…