Birkaç yıl önce iyi insanların oluşturduğu bir grup ile orada yaşayan mazlumlara yardım amacıyla Afrin’e gitmiştim.
Savaşın özellikle iç savaşın acımasız yüzüne orada rastlamıştım.
Davulun sesi uzaktan gelmiyordu, sesin çıktığı yerdeydim.
Gittiğimiz bölgede sadece kadınlar ve çocuklar vardı. Erkeklerin bir kısmı savaşta ölmüş, kimisi kayıp kimisi de cephedeydi.
On- on iki yaşlarındaki erkek çocuklarının bile sokakta silahla dolaştığını düşünün… Öyleydi ortam.
Her an her şeyin olabileceği değil olduğu bir bölge…
Biz eşyaları tasnif ederken çok yakından silah sesleri geliyordu bizi hemen pencerelerin altına yatırdılar.
12 Eylül dönemini yaşayan ağabeyler anlatırlardı, genelde pencerelerin altına sererlermiş yataklarını, kurşun isabet etmesin diye…
Silah sesleri kesilince dışarıdan gelen bir arkadaş birkaç kişinin öldüğünü, ciddi bir sorun olmadığını söyledi, öyle alışmış ki o ortama…
Birkaç insan öldü ama sorun yok!?
23 Nisan töreni de yapacaktık, planımızda o da vardı. Çocuklara hediyeler götürmüştük.
Savaşın çocuklarına…
Bizi görünce, hediyelerimizi alınca nasıl mutlu olmuşlardı. Hepsinin yüzüne Ay Yıldız çizmiştik arkadaşlarla…
Yaşlı bir amca bize Hafız Esed döneminden söz ederken babasının bir sözünü aktarmıştı:
Merak etmeyin bu zulüm ilelebet devam etmeyecek, Türkler bir şekilde gelecekler, sizler “Beklenen Türklersiniz.” Demişti.
“Türk Beklenendir.” Diye bir yazı kaleme almıştık o dönemde ve bir hayırsever yardım derneği kuruldu bizim ekip tarafından, derneğin adına da “Beklenen” adını koydular.
Beklenen…
Sadece Suriye’de değil… Dünyanın her yerinde beklenen…
BM verilerine göre İnsani yardımda da lider ülke Türkiye…
Bir düğüne davet edilmiştik. Bizim ekipten Afrin’de yaşayan bir arkadaşımız evlenecekti.
Savaş da olsa hayat devam ediyordu neticede…
Düğün dönüşü kaldığımız yere dönerken yolumuza döşenen mayın bizden yirmi saniye önce patlatılmış, kıl payı kurtulmuştuk ölümden.
Oraları iyi bilenlerle her fırsatta sohbet ediyor, oradaki askerlerimizle bağlantı kuruyor, onların çayını içmeye gidiyor, onlardan bilgiler alıyorduk.
Aldığımız bilgiler aşağı yukarı özet olarak şöyleydi:
Birincisi ve önemlisi, burada kimse savaştan kaçmıyor, diyorlardı. Savaş yabancı bir ülkeyle değil ki zaten, kendi askerinin bombasından kaçıyor insanlar.
İkincisi;
Türkiye’ye sadece Araplar gitmiyor, Türkmenler de gidiyor. Bizler Çanakkale’de Türkiye için savaştık ve can verdik, şimdi Türkiye’nin başına iş gelse gene savaşırız, Çünkü Türkiye Müslümanların, mazlumların babasıdır. Biz zaten şu an topraklarımızı Türkiye’ye açtık…
Üçüncüsü de;
Türkiye’ye giden sığınmacıların bir kısmına dikkat edin. Esed ve İran istihbaratı Türkiye’de karışıklık çıkarmak için insanlar gönderdi, zamanı gelince yani fırsat bulurlarsa ortalığı karıştırıp Türkiye’ye zarar vermeye çalışacaklar…
Evet, tam da şimdiki zamana ışık tutan tespitler…
Nerede duracağınıza siz karar verin.
Birkaç haddini ve kendini bilmezin peşine takılıp yalan yanlış videolarla, görsellerle, birkaç kendini bilmezin yaptıklarıyla ülkemizde çıkarılmaya çalışılan karışıklığa payanda mı olacaksınız; yoksa akl-ı selimle davranarak, sığınmacıların devlet aklıyla yerlerine dönmelerine destek mi olacaksınız?
Bir de unutmadan;
Sığınmacılar döndükten sonra memleketlerinde halk oylaması yapılsa sizce katil Esed’i mi tercih ederler yoksa Türkiye’yi mi?