Bir kaç gün önce Twitter ’da bir anket yaparak takipçilere “Sevmek mi önemli, Sevilmek mi” diye bir soru sordum.
Ankete, yaklaşık 10 bin civarında oy verildi, %68 “Sevilmek” derken, %32 “Sevmek” daha önemli demiş.
Daha sonra aynı soruyu kendime sorup, uzun süre yanıtını aramaya çalıştım.
Uzun bir sessizlik sürecinden sonra “bende oyumu sevilmekten” yana kullandım. Neden bu yanıtı verdiğimi yazının ilerleyen bölümde açıklamaya çalışacağım.
İnsan eşrefi mahlûkat, yüzlerce duygu donanmış harika bir varlık. Bu varlık bu dünyanın ana hamuru, sevme ve sevilme iklimlerinde ısınıp, üşüyor. Sürekli bu iki kap dolu ise insan diğer duyguların varlığına yenilmeden aklıselim ayakta durabiliyor. Sevginin olmadığı her ortam, sonuçları eksik ve tamiri mümkün olmayan / olamayan sonuçlar doğuruyor.
Sevmek bir çeşit insan olma biçimimizle alakalı bir durum, tohumumuzda yer alan işlenmiş bir özellik. Bu özellik doğru biçimde bize kodlandığında, sevme biçimimiz ve sevmeye baktığımız açı ona göre gelişiyor. Yani, bardağın dolu tarafına bakıp, boş tarafını ikinci plana alma sırasını “doğru öğretmiş olmaları” gibi.
Sevmek insanın belki de en çok üzerinde net olduğu hususlarından birisi, insan sevdiğinden son derece emin olabilirken, sevilme durumundan çoğu zaman emin olamaz. Her gelen tavır ve davranışta sevilip sevilmediğinin yıllarca hesabını yapıp durur.
İnsan karşısındaki canlıya sevgisini ispat ederken, sürekli belirli hal ve hareketler ve eylemlerde bulunmak zorunda kalır. Sevmek sevilmeye nazaran daha çok hareket ve sorumluluk getirir insana. Zor icraattır, sürekli dengeli ve devam halinde olması gerekir. Yani sevmek bir emek ve mücadele işidir.
Peki, neden sevilmek daha önemli diyor insanlar?
Ülke insanı olarak sevme biçimimiz ve tarzımız ne yazık ki yıllardır gelişemiyor. Eskiden “daha güzel severdi insanlar” cümlelerini çok fazla işitmeye başladık. Emek vermeden kazanmak, kısa yoldan köşeyi dönmek, tonlarca yalan söyleyip “yalanın doğal bir hal” olduğunu topluma kabul ettirip, ardından dürüst insan bulamadığımız için isyan etmemiz gibi. Yani sevmeden sevilmek, ekmeden biçmek, kıpırdamadan büyük değerlere sahip olmaya çalışıyoruz.
Belki sevilmek istememizin nedenlerinden birisi de; Zahmeti az olduğundan olsa gerek. Kolaydır sevilmek, keyif sürersin, elini kaldırmamana rağmen karşındaki seni sever, oh ne ala, büyük lüks, gel keyfim gel hali.
Birde toplumun insana dayattığı bir şey var. Daha çok kazan “sevil” , Daha çok şey al “sevil”, Daha çok çalış “sevil”, daha çok uğraş”sevil” gibi değerleri topluma koyup, insanları birbiriyle bu denli çarpıştıran bir dünyanın ortasında “para ile sevginin” kavgasını seyrediyoruz. Maddi güç “ sevme ve sevilme” şekillerimizi değiştiriyor. Kimse dürüstçe ben kendimi öyle zora sıkıntıya sokup ta birisini sevmek, emek vermek gibi işlerle uğraşamam itirafını etmiyor / edemiyor olsa da, günümüz dünyasında görünen “ tablo” net.
Yani, Değerli dostlar. Tembelleştik, yediğimiz içtiğimiz, oturduğumuz kalktığımız insanlar, izlediğimiz televizyon kanalları ve internet bize sürekli şekilde “para, para, para” şöhret, güç” dayatıp dururken, sevmek ve sevilmek değerlerinin sağ salim kalması da beklenmiyor.
Bu durumda, herkesin sevdiği için gurur duymadığı bir dünyaya ilerledik. Havası civası bile “sevilmekte”.
Sevilen sevildiğinin havasını bile atıyor, “Beni öyle seviyor ki”, “Bak sevdiğinden neler yapıyor, “Bak karısını seven, kocasını seven” neler yapmış işte gör.
Sürekli kıyas ve beklentiler.
Şimdi artık herkes sevilmek istiyor.
Herkes sevgiye âşık, sevgiliye değil. Kısa süreli yaşanmasının nedeni de bu.
Pat bugün onunla yarın öbürüyle misali. İnsan tembel, insan tahammülsüz, emek ve fedakârlık duyguları rafa kalkmış halde. Kimse kimsenin sobasını ısıtmak için “odun” olmuyor. Sen yan ben ısınayım derdi sarmış sineleri.
Sen feda ederken o kar ediyor. Oysa fedakârlığın, adanmışlığın yaşamadığı yerde yaşamaz sevgi.
Artık hayalleri ve idealleri olan sevgiler yok, o eski insanlarda kaldı. Eski insanlar çok şeyinden vazgeçerdi sevgileri uğruna.
Şimdi ise hiçbir şeyden vazgeçmeyen günümüz insanları..
Yani dedim ye; Feda etmeden yaşamak istiyoruz.
Sevmeden sevilmek, vermeden almak istiyoruz. Bir koyup iki almak istiyoruz. Alamadığımızda ise o sevgi adındaki duygu kaybolup gidiyor. Her şey kısa devreli, kısa elektriklenmeler, üç beş tebessüm “sevgi” sanılıyor…
Sonra sevilmek istiyoruz “sevmeden”…
Hepimiz aynıyız “kimseye kızmıyoruz”…
Arada üç beş ziyan olanlar oluyor “Haklarını Helal Etsinler”. İşte onlarda olmasa “Şiirlerin” tadını kalmazdı…
Sahi şiir yazılan “Kadınlar” kalmadı… Neyse boş verin…
Sevilmeyi seçelim biz. Daha kolay değil mi?