Seçim zaferiyle birlikte sevinç duaları hale hale.
Sevinenlerin gönülleri Türkiye kadar Suriye’de, Gazze’de, Mısır’da, Arakan’da, Tunus’ta veya Balkanlar’da benzer heyecanlar taşıyor.
Ama tabii ki sevinenler arasında AK Parti’yi kimliksel olarak değerlendirenlerin yaklaşımları da muhtelif.
Öncelik olarak kimisinin sevinci kıblemizi değiştirmeye çalışanlar yenilgiye uğradığı için; kimisininki ümmeti diriltme imkânlarının önü açıldığı için; kimisininki Türkiye iktisadi ve siyasi güçlenme fırsatını geliştirebileceği için; kimisininki ekonomik istikrar sağlanacağı için; kimininki PKK ve sivil mafyasının mevzii kaybettiği için…
Ümmet sorumluluğunu yüklenenler için 1 Kasım Genel Seçimleri önemli bir kazanım, önemli bir aşama. Çünkü Malik bin Nebi’nin İslami nahda/uyanış (Batılı literatürle rönesans) ve ıslah (köklü dönüşüm) dediği hedefe adım atmak imkânının kapısı daha çok aralandı.
Bu süreçle elde edilen imkânlar dünyevi refahımız ve kapitalist işleyiş çarkına sorgusuz-sualsiz eklemlenip daha güçlenip kibirlenmek istikametinde mi kullanılacak; yoksa devleti toplumun hizmetkârı kılma hedefi gibi ümmetin kültürünü, eylemini ve birlikte iş yapma kabiliyetini artırmak ve hayatı Kur’an ile aydınlatmak için mi seferber edilecek?
İlk elde eksiklerimiz ne?
Eksikliklerimiz ulusal/‘milli’ olan daha da güçlensin diyenlerin zaviyesinden mi okunacak; yoksa yitirdiğimiz vahiy nimeti gençlerimizin, toplumun ve zaafa uğrayan ümmetin ruhunda/bilincinde yeniden yeşersin, reel ekonomik ve politik gücümüz ideal olana inkılâp ettirilsin kaygısıyla mı değerlendirilecek?
Kureyş Sûresi’ndeki ‘Sizi doyuran ve güvenli kılan Beyt’in Rabbine kulluk yapın’ uyarısından da anlaşılacağı gibi halkın güvenliğini, ihtiyaçlarını karşılamak şart ve reel olan. Ama zorunlu ve hâci ihtiyaçların karşılanması bizi fıtri ve adil bir davanın emekçileri kılabilecek mi? Yoksa kapitalist tüketim kültürünün girdabına mı kapılacağız?
Bu nedenle 2 Kasım tarihli yazımın başlığı hem zafere işaret ediyor hem uyarıyı içeriyordu:
‘Ümmetin kazanımı!
Yeni sınavlara hazır mıyız?’
Tabii ki seçimlerde reel olanı gözeten ama ümmetin maslahatını önceleyen bir kaygı içindeydik. Ve kazanıldı.
Kazanımları da âdabı içinde korumak tabii ki önemli. Çünkü şeytan ile haktan yana olmaya çalışanların mücadelesi inişler ve çıkışlarla hep devam edecektir. Yaşanacak gafletler 7 Haziran Seçimleri’nden daha kötü sonuçları getirebilir. Çünkü ‘su uyur düşman uyumaz’.
Tabii ki AK Parti İslami bir hareket değil. Bugünkü mevcut Anayasal ölçüler içinde buna imkân da yok. Ama AK Parti Hareketi’nin lideri Tayyip Erdoğan’ın izlediği yol Müslümanlara dost bir çizgi…
Ancak kıblesini Batı’ya, Beyaz Saray’a çevirenler son derece rahatsız.
Türkiye’deki fitnenin baş sorumlularından Fethullah Gülen, Herkül sitesinde 2 Kasım günü yayınlanan videosunda sosyal medyadan bir dedikodu haberini asıl hale getirerek AK Parti heyetinin küfre düştüğünü anlatıyor ve CHP, MHP, SP, BBP ve münferit bağımsız adayları ‘onlar size kâfir diyor’ yalanıyla kışkırtıp cepheleştirmeye çalışıyor.
Finansmanı Taraf gazetesi formülüyle karşılandığını bildiğimiz Nokta dergisi de Gülen’le aynı tuzak ve hedef doğrultusunu yansıtan bir kapakla yayınlandı: ‘2 Kasım Türkiye İç Savaş’ının başlangıcı.’
Ordu, emniyet, adliye, maliye mevzilerinde pusu kurmuş olan Fethullahçıların ve diğer müflislerin şeytan üçgenine karşı teyakkuz durumu şart.