Medeniyetimize ait genetik kodlarımızda ilim öğrenmek ve öğretmenin yeri ve önemini anlatmaya kelimeler kifayet etmez. Anlatmakta zorluk yaşarız.

Hz. İsa (as); “İlmi olana, onunla amel edene ve başkalarına öğretene gökteki melekler “BÜYÜK” diye hitap eder” diyor.

İslam dini bir vahiy dini olmasına rağmen ilk inen ayet bu açıdan bakıldığında oldukça manidardır. ALÂK suresinin ilk 5 ayetlerinde;” 1-Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. 3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. 4. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. 5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.” Der.

İlk ayet oku olması ve okumaya yönlendirmesi, ilmi ve ilmin önemini çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.

İlim öğrenmedeki maksat, ilimle mal toplamak, şirket kurmak, mevki makam elde etmek olmamalıdır. Buradaki maksat dini ilimler öğrenmek ve öğretmektir. Eğer amaç bunun dışına çıkarsa bu ilim olmaz.

İlim öğrenmek ve öğretmeninin yolu ise gönülden geçmektedir. İnsan dilden söylerse kulağa, gönülden söylerse gönle hitap eder. Eğitimde gönülden söylemeyi ve gönle hitap etmeyi tekrar hatırlamak ve eğitim öğretim hayatına kazandırmak zorundayız.

Yaşadığımız çağ ve ortam çok sığ. Davranışlar yapmacık. Her şey sanal bir âlemde icra ediliyor. İlişkiler meyve vermeyen ağaç gibi. Konuşmalarımız da ve davranışlarımızda samimiyet yok…

Eğitim ortamına da bu sığ yaşam yansıyor. Sarmaşık gibi her duygumuzu sarıyor. Gönüllere yol bulamıyor. Çocuklarımıza belli bir müfredatı belli bir sürede aktarmaya eğitim diyoruz. Hâlbuki bunun adı eğitim değil sadece propagandadır. “Propaganda; İnsanlara belli bir bilgi ve bilgileri empoze etmeye denir.”

Aktarma işini sosyal medya gayet güzel beceriyor. Eğitim ve öğretim bu aktarma işinden çok öte bir şey. Türkiye’nin istikbali parlak bir ülke. Ve her zamanda böyle kalacak. Önümüzdeki sorun;” Eğitim ve sistem sorununu” çözemediğimiz müddetçe debelenip duracağız.

“Allahû Teâlâ insanların yüreğine, kalbine gönül denilen bir kuvvet yerleştirmiştir. Ateşin çelikte gizli olduğu gibi, o da yürekte gizlidir. Çelik taşa sürülüp ateş çıktığı ve aşikâr olduğu gibi, güzel ve ahenkli bir ses işitme de gönül denilen bu gizli kuvveti harekete geçirir.

Güzel ses, insanın elinde olmayarak kalbine tesir eder. Çünkü kalbin ve ruhun arşın üstündeki âlem-i Ervahla ilişkisi vardır. İnsanın kalbi kendi cinsinden başka şeye bağlanmaz.” Diyor İmam-Gazali Kimaya-yı Saadet kitabında.

Atalarımız boşuna dememişler; “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” diye. Tatlı dilin hikmetini kavramışlar ve nesilden nesle de aktarmışlarıdır.

O halde ilim öğrenen ve öğreten özellikle toplumlara yön veren muallimler ve imamlar tatlı dilin oluşturacağı tatlı yansımaları meydana getirmek zorundalar. Sevgi dilini yeniden keşfederek sevgiyle ve muhabbetle gönül tellerini dokunacak, gönüllere hitap edecek, gönülleri fethedecek bir söylemle işe başlamalıdırlar.

Eğitim ve sistemimizin ana taşıyıcıları “TATLI DİL” üzerine inşa edilmeli ki, kalpteki o gizli kuvvetler ve ışıklar ortaya çıksın. Güzel ve ahenkli bir ortam sağlasın. Gönüllere hitap etsin, gönüllerde yer etsin. Gönülden gönle yol olsun…