Bir önceki köşe yazımızda Malezya hakkında genel bir bilgilendirme yapıp detayları sonraki yazılara bırakmış idik. Edindiğim bilgilerle biraz daha teferruat vermeye çalışacağım.

İslamiyet 14. yüzyılda Malaylar arasında yayılmaya başlıyor. Malakka Sultanlığı 15. yüzyıl boyunca bölgedeki ilk İslam devleti olma özelliğini taşıyor. Bu dönemde Malay halkının dil, kültür, dini yaşam aşağı yukarı günümüzdeki şeklini alıyor. Nüfusun %65’ini Müslümanlar oluşturuyor. Anayasaya göre, tüm malaylar Müslüman kabul ediliyor.

Malezya şu anda merkezi zekat müessesi olan, şeriat mahkemesine sahip ve asayiş dışında da şeriat polisiyle dini yaşamın kamusal alandaki kontrolünü ve yürütmesini yapan bir ülke. Türkiye’den farklı olarak kendi vatandaşı olan Malaylar (özellikle ve sadece Malaylar) tüm vatandaşlar arasında biraz ayrıcalıklı konumda bulunuyor.

Ülkede şeriat mahkemeleri var. Bu bakımdan çifte hukuk sistemine sahip diyebiliriz. Ve şer’i hüküm gerektiren mevzularda şeriat mahkemelerinin kararları muteber ve dini meseleler ve buna bağlı içtimaı konular şeriat mahkemelerinin kararına göre uygulanıyor. Dolayısıyla bu hükümler ve muhatapları Müslümanlar. Ülkedeki Hıristiyanlar, Budistler, Hindular şeriat mahkemesinde yargılanmıyor.

Şeriat polisi üniformalı olanlar olsa da çoğunluğu sivil polis tarzında hizmet veriyor. Arayıp bir şeriat polisi buldum ve ona ne yaptıklarını nasıl çalıştıklarını sordum. Şeriat polisi aslında bahsedildiği ve dünya basınında bir karalama argümanı olarak kullanıldığı şekilde uygulama yapmıyor. Polisler sosyal yaşam içerisinde sürekli olarak bulunuyorlar. Özellikle de özel günler, geceler vs. daha aktif rol alıyorlar. Sosyal yaşam içerisinde Müslümanlar’ın içerisinde bulundukları uygunsuz fiilleri, kötü davranışları ve haram işleri aşamalı olarak uyarı/ikaz ve nasihat uygulamalarıyla gidermeye çalışıyorlar.

Örneğin; bir polis bir araba içerisinde uygun olmayan bir vaziyette iki Malay vatandaşı buldu. Failler bunun bir hata olduğunu kabul edip yönlendirmelere uyuyorlar ve şeriat polisi önce onları alıp bir camiye götürüyor, gusül abdesti aldırıyor ve tevbe etmeleri gerektiğini, fiilin suç olduğu bu suçun muhatabının Allah (cc) olduğunu, günah işlemiş olduğunu ancak Allah’ın affedici olduğunu hatırlatıp ona tevbe etmesini salık veriyorlar.

Eğer polisle muhatap olan failler ilk etapta itiraz yoluna gidip onlara karşı gelmeye çalışırlarsa bu durumda ilk olarak bayanın ailesinin konu hakkında bilgilendirilmesini, ardından haklarında tutanak tutup şeriat mahkemesine sevk edilmelerine kadar uygulanabiliyor. Ancak şeriat polisinin tutuklama yapması, dini bir hata işleyenin hapislere/hücrelere atılması gibi bir uygulamanın asayiş bozucu bir mesele olmaksızın mümkün olmadığını söylüyordu.

Ben anlatılanları dinledikten sonra aslında şeriat polisinin içinde bulunduğu toplum açısından devlet erkiyle elde edilmiş bir güç olmasından çok, nevi şahsına münhasır bir tür sosyal kontrol sistemi özelliği taşıdığını düşündüm.

Köşemizdeki satırların tükenmesi dolayısıyla Malezya izlenimlerimize bir sonraki yazımızda devam etmek üzere Allah’a emanet olun.