Artık işler algı yönetimi üzerinden yürüyor. Önce bir algı oluşturuluyor, herkes o algıya inandırılıyor, ardından o algının altı ince işçilikle dolduruluyor ve o algıyı besleyecek yeni donelerle işler kotarılıyor. “Algı operasyonu” olarak adlandırılan bu yöntem, ülkemizde son yıllarda çok sık uygulanmaya başlandı. Paralel Yapı, bu yöntemi kullanmakta oldukça mahir. Özellikle Ergenekon davasının başlangıcıyla birlikte başlayan süreçte algı yönetimini dibine kadar kullanan Paralel Yapı, hedefine koyduğu herkesi ve her kesimi, algı operasyonlarıyla vurdu. Basit bir yolsuzluk operasyonu bile algılar üzerinden işlendi, büyütüldü, ayakkabı kutuları üzerinden hafızalara kazındı.

Algı operasyonunun rahatça kotarılması için güçlü bir medyaya ihtiyaç var. Medya deyince akıllara sadece televizyon gelmemeli. İşin içinde gazete, dergi, radyo, sosyal medya da var. Gezi olaylarının başlangıcından itibaren ülke olarak yaşadığımız travmanın bu denli derinleşmesinde medyanın çok büyük katkısı oldu. Doğan medyası, marjinal sol medya ve nihayetinde Paralel medyanın güç birliği/ fikir birliği etmesiyle birlikte son 10 yılda belirginleşmeye başlayan şaha kalkmış Türkiye fotoğrafının yerini; durgunlaşmış, durulmuş, yorulmuş bir Türkiye fotoğrafı almaya başladı. Bu değişikliği algılarımızla oynayarak yaptılar.

Diktatörlük geliyor, tek adam yönetimi oluşuyor, özgürlüklerimiz kısıtlanıyor, muhalefet susturuluyor, dediler. Yolsuzluk aldı başını gitti, devlette israf çoğaldı, adam kayırma normalleşti, dediler. Selam verecek komşumuz kalmadı, herkes bize düşman, dünyada yapayalnız tek başına kaldık, hükümet mezhepçi bir politika güdüyor, dediler. Bakanlar ve bürokratlar mut’a nikâhıyla İran’a bağımlı hale getirildi, dediler. Hükümet IŞİD’i destekliyor, terör olaylarını Erdoğan tırmandırıyor, AK Parti’nin 7 Haziran yenilgisinin faturasını tüm ülke ödüyor, dediler.

Tüm bu çılgınca söylemleri, usul usul, yavaş yavaş, birer birer medyalarında işlediler. “Bir şeyi kırk kere söyleyince gerçek olurmuş” sözünü haklı çıkartırcasına, bu argümanlar, o kadar çok dillendirildi, söylendi, yazıldı çizildi ki bir müddet sonra insanlara inandırıcı gelmeye başladı. Özellikle Erdoğan’ın şahsına ve AK Parti’nin politikalarına yönelik hayata geçirilen bu algı operasyonuna karşı ne yazık ki tutarlı, sahici, şeffaf, susturucu bir karşı cevap verilemedi. Derdimizi anlatamadık. Medyamız yetersiz kaldı. Televizyonlarımız izlenmedi, gazetelerimiz okunmadı, köşe yazarlarımız dinlenmedi. Bu durum ne yazık ki el an devam ediyor. Komplo teorilerine yaslanmaktan, her kıpırdayan yaprağı dış güçlere izafe etmekten, halk nasılsa gerçeği görüyor kolaycılığına kapılmaktan, ortaya esaslı işler koyan bir medyaya sahip olmayı birinci önceliğimiz yapmayı ertelemekten dolayı, bu bereketsiz durum hiç değişmeyecek.

Yaşadığımız bu iletişim çağında her şey medya üzerinde olup bitiyor. Savaşlar medyada başlıyor ve bitiyor. Zaferler medyada kazanılıyor. Medya üzerinden dayak yiyoruz, haşatımız çıkıyor… Bu böyle gitmez diyorsak eğer kendi medyamıza bir çeki düzen vereceğiz, ortaya esaslı ve referans işler çıkaracağız ya da her zamanki gibi kendimiz çalıp kendimiz oynayacağız.