Bosna’da savaş başladığında ortaokula gidiyordum. İlk kez bir savaşa tanık olmanın şaşkınlığı ve çaresizliliği ile çocukça bir ilgiyle takip ettim yaşananları. Gazi Hüsrev Bey Camii’nin gençlerden oluşan ilahi korosunun stadyumlarda verdiği konserlerden haberimizin olmasının hemen ardından başlayan bu savaş, Bosna’ya dair ilgimizi, sevgimizi ve yakınlığımızı artırmıştı. Abimin Bosna’ya gidişleri, Aliya ile görüşmeleri, İHH’nın kurulması, savaşın seyrini değiştirecek hamlelere imza atılması çocuk ruhumda Bosna’ya dair inceden bir bilincin oluşmasına vesile olmuştu. Daha sonrasında Bosna üzerine okuduğum kitaplar, özellikle Aliya İzzetbegoviç’i keşfedişim, Mladi Müslimani’nin tarihini öğrenişim, Hakan abinin “Saraybosna Sevgilim” ve İsmail Kılıçarslan’ın senaryosunu yazdığı “Alija” belgeseli, bu güzel ülkeyi daha çok sevmeme, kendimi bu ülkenin ay yıldızlı kaderine daha yakın hissetmeme sebep oldu.

Ama bu kadar candan yakınlığa rağmen, beyaz zambaklar ülkesine gitmek bir türlü nasip olmadı. Kısmet bu haftaya imiş. Ümraniye Belediyesi’nin davetlisi olarak ve ne yazık ki sadece bir günlüğüne gittim Bosna’ya. Tarifsiz bir heyecan, insanın canının acıtan bir hüzün, geç kalmışlığın verdiği bir mahcubiyet içerisinde adımladım Saraybosna’nın sokaklarını. Savaş zamanından hatırladığım caddelerden geçip Başçarşı’ya gittim. Osmanlı’nın yıkılmadığını cümle âleme kanıtlarcasına ayakta duran camilerin gölgesinden geçtim. Savaşın tüm izlerini hâlâ üzerinde taşıyan yorgun apartmanları seyrettim. Minarelerde dalgalanan yeşil bayrakları sevdim. Gazi Hüsrev Bey Camii’nin ilan tablosunda Mladi Müslimani’nin düzenlediği Şeyh Ahmet Yasin’in, Muhammed Mursi’nin ve Hasan El Benna’nın fotoğraflarının yer aldığı “Kudüs Günü” programı afişini görmekse, ümmet bilincinin burada diri olduğunu gösterdi bana.

Ve göz alabildiğine beyaz mermerlerin yükseldiği Kovaçi Şehitliğine gittiğimde, gözyaşlarımı tutamadım artık. Bembeyaz şehitlere dalıp gittim. Bilge Kral’ın mezarı başına vardığımda, kalbim bedenimi terk edecek sandım; eridim, bittim, tükendim. Üsküdar’dan Saraybosna’ya uzanan bir ailenin hayatı, hapiste geçen yıllar, İslam Deklarasyonu, Genç Müslümanlar’a dahil oluş, SDA’nın kurulması, tüm engellemelere rağmen seçimlerden birinci parti olarak çıkılması, sonrasında savaş, kuşatma, ordusunu selamların en güzeli ile selamlaması ve yağmur altında bu diyardan göç edişi… “Vasiyetimdir, beni şehitlerimin yanına gömün. Benim yanım onların yanıdır” diyen bu adamın mezarı başında dua etmenin bahtiyarlığını yaşadım; Rabbim mekânını cennet eylesin…

Saraybosna’dan bahis açılınca aklıma efsanevi Oslobodjenje gazetesi gelir hep. Özellikle savaş zamanındaki direnişi ve inadı ile bu gazete, bir halka umut olmayı bilmişti. “Savaş zamanında insanlar sokakta ekmek, su ve Oslobodjenje için kuyruk beklerdi” denilirdi onun için. Sırplar savaş başlar başlamaz ilk iş olarak bu gazetenin 20 katlı binasını bombardımana tabi tutup, yıkmışlardı. Gazetenin çalışanları ise bodrum kata sığınıp gazeteyi orada çıkarmaya ve halka ulaştırmaya devam etmişlerdi. Ne tevafuk ki, Saraybosna’ya geldiğimde gazetenin yıkılan binasının yerine yapılan otelde kaldım. Elimde 10 Temmuz 2015 tarihli Oslobodjenje. Dilini bilmiyordum ama o efsane gazeteyi elimde tutmak bile bana yetiyordu.

Ve Dino Merlin… Dinlemekten bıkmadığım “Sredinom” albümü ile bende özel bir yeri olan Dino Merlin’in 6 yıl aradan sonra çıkardığı son albümü “Hotel Nacional”i Saraybosna’da almak da, nasiplerin en güzeli oldu.

İftarımızı, Ümraniye Belediyesi’nin kardeş şehri Fojnica’da, yüzlerce Bosnalı ile aynı sofrada yaptık. Bu şehrin bağrında Fatih Sultan Mehmet’in Bosna’yı fethinden hemen sonra verdiği “Allah, peygamber ve taşıdığım kılıç üzerine yemin ederim ki, Hıristiyanlar dinlerinde serbest olacaklardır” diye başlayan fermanını sakladığını öğrenmemiz, ayrı bir güzellik oldu.

Bir günlük Saraybosna ziyareti çok şey kattı bana… Kulağımda Dino Merlin’in Da te nije Alija/Alija sen olmasaydın şarkısı, elimde Mahmut Akın ile Faruk Karaarslan’ın birlikte kaleme aldığı “Özgürlük Mücadelecisi ve İslam Düşünürü Aliya İzzetbegoviç” kitabı, yeniden gelmek için ayrıldım Saraybosna’dan…