Kıymetli Dostlar; öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum.
Bölge, civarda bulunanlar arasında en büyüğü olma özelliğine sahip tarihi su terazisi, su sebilleri, büyük Dahi Mimar Sinan tarafından inşa edilen su kemerleri ve çeşmelerin yanında bugün özellikle Yıldız Teknik Üniversitesi içerisinde bulunan özellikle Osmanlı dönemine ait birçok tarihi eseri barındırıyor. İşte bugün sizlerle Esenler Belediyesi sınırları içerisinde Yıldız Teknik Üniversitesi içinde yer alan birçok tarihi eserden biri olan, restorasyonu ile siyasi tartışmalara yol açan tarihi bir saraya, Otağ-ı Hümayun’a gideceğiz.
Romen Diyojen’in sarayı Esenler’deydi
Dostlar, Otağ-ı Hümayun’a geçmeden önce Esenler Bölgesi ile ilgili önemli bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fethetmeden önce şehrin sakini olan Romalıların yöneticileri olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorları şehrin çeşitli bölgelerine çeşitli zamanlarda saraylar yaptırmışlardı. Roma’nın sarayı Mangana Sarayı, Konstantin’in sarayı Büyük Saray olarak bilinen Palatium Magnum Sarayı, Justinianus’un sarayı Bukoleon Sarayı, Theodosius’un Sarayı olan Kora Sarayı, Tekfur Sarayı gibi sarayları bunlara örnek olarak verilebiliriz. Bu Saraylar arasında bizim en çok dikkatimizi çeken ise 1068-1070 yıllarında Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan tarafından yenilerek esir alınan hepimizin yakından tanıdığı Romen Diyojen’in sarayı da Litros Köyünde yani Esenler’de idi.
Yani demem o ki güzel havası ve verimli toprakları ile her zaman bir cazibe merkezi olan Avas ve Litros Köyleri gördüğümüz gibi Doğu Roma döneminde imparatorlara sonrasında ise Osmanlı Padişahlarına ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Tahminim o ki Roman Diyojen tarafından Litros’a yaptırılan saray da bugün Yıldız Teknik Üniversitesi arazisinden Dörtyol Meydana kadar olan alan içeresinde yer almaktaydı.
Davutpaşa Kışlası
Bugün Esenler olarak bildiğimiz tarihi bölgenin en önemli merkezi Davutpaşa kısmıdır. Davutpaşa ’da yerleşmenin başlangıcı Doğu Roma dönemine kadar inmektedir. Bölge Doğu Roma, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde daha çok askeri amaçla kullanılmış ama askeri amaçların dışında özellikle sayfiye bölgesi olarak da kullanılmıştır.
İstanbul’un Fethi ile Osmanlılar döneminde askeri açıdan önem kazanan bölgeye II. Bayezid’in (1481-1512) vezirlerinden Davud Paşa’nın (1482-1497) adına izafeten Davut Paşa denilmiştir.
Peki, kimdir Davut Paşa, neden bu bölgeye adı verilmiştir?
Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte Arnavutluk’tan devşirildiği ve Enderun-i Hümayun’da yetiştirildiği bilinen Koca veya Derviş lakaplarıyla anılan Davud Paşa uzun yıllar saray hizmetinde bulunmuştur. Fatih Sultan Mehmet tahta geçtiği zaman Davud Paşa Anadolu Beylerbeyliği’ne atanmıştır. 1499 yılında Dimetoka’da vefat eden Davut Paşa’nın cenazesi İstanbul’a getirilerek bugün Fatih’te Cerrahpaşa Mahallesi’nde bulunan sağlığında kendi yaptırdığı Davut Paşa Külliyesi’nin yakınındaki türbesine gömülmüştür.
Davutpaşa Medresesi için teşekkür
Özellikle yeri gelmişken bir teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Davut Paşa tarafından yaptırılan külliyenin en önemli bölümlerinden biri olan yüzyıllarca hocalar, âlimler yetiştiren “Davut Paşa Medresesi” Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren kendi kaderine terk edilmiş, yıllarca insanların korkudan önünden dahi geçemediği, birçok kötü işin merkezi haline gelmişti. Ancak Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan ve ekibi büyük bir başarının altına imza atarak medresenin restorasyonunun ardından burayı lisansüstü ve doktora öğrencilerinin çalışabileceği bir ilim merkezi haline dönüştürmüş. Öncelikle emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Gerçekten içten ve samimi olarak ifade etmek isterim ki emanete sahip çıkmak bu olsa gerek. Burada sadece bir tarihi eser ihya edilmemiş aynı zamanda yapıldığı amaca uygun olarak “Medrese Davutpaşa” ismiyle tekrar hizmete açılmış. Bize unutturulmaya çalışılan en büyük değerlerimizden olan medrese isminin kullanılmasının yanında yüksek lisans ve doktora çalışmaları için bu yerin tahsis edilmesi muazzam bir belediyecilik hizmeti olsa gerek. Başta Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan ve ekibi ile birlikte bu güzel ve şanlı hizmette emeği geçen herkese bir kez daha canı gönülden hem kendi adıma hem de ecdadın eserlerine sahip çıkmayı kendisine vazife edinmiş tarih dostları adına teşekkür ediyorum.
Birçok kutlu fethin anahtarı: Esenler
İstanbul’un fethi sırasında 12.000 kişilik Yeniçeri ve 4000 kişilik Sipahi ordusu Davutpaşa Sahrası’nda konaklamış olup ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in otağı da burada kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda da Davutpaşa Sahrası askeri açıdan önemini korumuş olup, ordunun Rumeli’ye düzenlenen seferinde ilk konaklama yeri olmuştur. Rumeli tarafına yapılacak seferlerde daha önceden belirlenen günde ordu Davut Paşa Sahrasına gelir ve burada Padişaha ait Otağ-ı Hümayun ile birlikte diğer çadırlarda kurulurdu.
Padişah Otağı’nın Davutpaşa Sahrası’na getirilmesi merasimle olurdu. Topkapı Sarayı yapıldıktan sonra Merasim alayı önce Topkapı Sarayı’ndan Babüssaade önündeki Padişaha ait diğer iki adet tuğu alır, sonra Beyazıd’a gelinerek Mehter Bölüğü’nde bulunan Otağ-ı Hümayun merasimle alınarak develere yüklenir ve bugün ziyaret edeceğimiz Otag-ı Hümayun Sarayı’nın olduğu yere kurulurdu.
Otağ-ı Hümayun ismini verdiğimiz bu yapı Türk Askeri mimarisinin bir şaheseridir. Padişah çadırı olan “Otağ-ı Hümayun” gibi inşa edildiğinden bu adla anılır. Aynı zamanda – Hünkâr Kasrı – Davut Paşa Sarayı gibi isimlerle de anılmaktadır.
Otağ-ı Hümayun yapılıyor
Yapının ilk temeli 15. Yüzyılın ikinci yarısında bu bölgeye ismini veren Davut Paşa tarafından atılmıştır. Bu vesile ile hem sarayın önündeki düzlük hem de II. Mahmut tarafından az yukarıda yaptırılan kışla onun adıyla anılmış ve hâlâ aynı adla anılmaya devam edilmektedir.
Yapı 1509 İstanbul Depreminde zarar gördükten sonra 17. yüzyıl başlarında 1595-1603 yılları arasında Sultan III. Mehmet zamanında Mimar Dalgıç Ahmet Paşa tarafından yapıldığı arşiv belgelerinden net bir şekilde anlaşılmaktadır.
31 Mart 1603 tarihinde Hassa Mimarı Ahmet Paşa’nın Sadaret Kaymakamlığı’na (Sadrazam vekili) gönderdiği yazıda binanın tamamlandığı ancak iç süslemesinin henüz yapılmadığı anlaşılmaktadır. Aynı zamanda bu yapıya bitişik olarak inşa edilmiş bir de “ Hünkâr Hamamı “ olduğundan bahsedilir. Ancak bu yapıdan günümüze ulaşan herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Muhtemeldir ki yapının etrafında yapılacak bir kazı sonucunda bu hamamın kalıntılarına da ulaşılacaktır.
Yine başka bir belgede;1596 yılında Egri Seferi dönüşünde Sultan III. Murad’ın tam bitmemiş olan bu kasra gediği yazar.
Bunca yaşanan gelişmeden sonra kasrın tamamlanması ise 1603-1617 I. Ahmet dönemine dek gelmektedir. Hemen girişte alt katta sağdaki ilk oda çeşmesinin altı beyitlik manzum kitabesinin 5 beytinde kitabenin Sultan Ahmet Camii’ni yaptıran I. Ahmet tarafından yazıldığı anlaşılmaktadır.
Otağ-ı Hümayun’un en hareketli zamanları
Kasır en haraketli günlerini 6 yaşında tahta çıkan 84. İslam halifesi ve Padişahlar arasında avcılığa olan merakı ile tanınan 19. Osmanlı padişahı 4. Mehmet zamanında 1648-1687 yılları arasında yaşamıştır.
Sultan’ın Davutpaşa Sarayı ile tanışması 13 yaşında genç bir sultan iken gerçekleşmiştir. Ordu Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa komutasında Erdel Seferi’ne çıkarken İstanbul’daki karışıklıklardan dolayı genç Sultan da Edirne Saray’ına gönderilmiştir. Bu sırada Anadolu da Abaza Hasan Paşa İsyanı çıkmış ve Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa seferden hemen geri çağrılmıştır. Seferden dönen Sadrazam genç padişahla birlikte Davutpaşa Sarayı’na gelip daha sonra maiyetiyle birlikte Anadolu’ya isyanı bastırmaya geçmiştir.
Bu talihsiz olayla Davutpaşa Sarayı’na adım atan Sultan IV. Mehmet uzun av partileri için ara ara burada ikamet etmeye başlamıştır. Özellikle II. Viyana Kuşatması veya bozgunundan sonra avlanmaya daha çok vakit ayırmaya başlayan Sultan artık neredeyse bütün vaktini bu sarayda geçirmeye başlamıştı. Bütün bu yaşananlar üzerine özellikle II. Viyana Kuşatması’ndan alınan yenilgi ve sultanın av şölenleri halk arasında yüksek sesle eleştirilmeye başlanınca Şeyhülislam Ankarevi Mehmet Efendi padişaha kısa süre de olsa avdan el çekmesini, aksi takdirde dedikoduların önüne geçilemeyeceği fitne ve fesadın iyice artacağını söylemiştir.
Sultan IV. Mehmet Şeyhülislam’ın bu uyarılarını dikkate alarak İstanbul’a döner ancak birkaç ay sonra meydana gelen askeri isyan ile tahttan indirilir.
4. Mehmet’in tahttan indirilmesi ile Davut Paşa Sarayı eski önemini kaybetmiş ve kendi haline bırakılmıştır. Hatta belgelerden anlaşıldığı kadarı ile 1725 yılında Davut Paşa Sarayında yıkılmış olan bazı binaların taşları ve enkazı Bakırköy Baruthanesi tamirine tahsis edilmiştir.
Reşat Ekrem Koçu’nun yaptığı tespitlere göre Tarihçi Vasıf 1761 yılında çok harap bir durumda olan Kasrın tamir edildiğini yazar. Yine Reşat Ekrem Koçu Sultan 3. Selim’in Davut Paşa Sarayı’nı tamir ettirdikten sonra bir gün buraya kalabalık bir mahiyetiyle gelerek büyük bir cirit oyunu oynattığını ve bu vesileyle yakın bendelerinden mabeyinci Naşit İbrahim Bey’in 66 beyitlik bir kasidenin iki beytinin verir.
“Temaşaya guruhi bendegânı sey içün bir gün
Biniş emreyledi şah-ı cihan Davudpaşa’ya”
Yapı günümüzde Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca Esenler Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğü de her ne kadar etkinliklerini bu pandemi sürecinde dijitale taşımış olsa da öncesinde bazı önemli kültür-sanat etkinliğini burada gerçekleştirmektedir.
Selam ve dua ile…