Din-i Mübin-i İslam, beş esas üzerine bina edilmiştir. Bunlar sırasıyla; canı, namusu, aklı, dini ve malı muhafaza etmek şeklinde tesis edilmiştir. Şöyle ki;
Canın muhafazası: Kısasa kısas
Neslin muhafazası: Zinanın suç olması
Aklın muhafazası: Aklı iptal eden, yiyecek ve içeceklerin haram kılınması
Dinin muhafazası: Devlet eliyle cihadın farz olması
Malın muhafazası: Hırsızı caydıracak kanunların konulması
Bu konuyu Kur’an-ı Kerim, Sâd Suresi 26. Ayet’i kerimesinde şöyle açıklıyor: “Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halîfe kıldık.) Sana mülk ve saltanat ihsân buyurduk. Senin, âhâlî arasındaki hükümlerin geçerlidir. Âhâlînin de sana itáat etmeleri lâzımdır. (Artık) sen de (insânlar arasında hak ile hükm et.) Sana Allah tarafından bildirilmiş olan İlâhî hükümlere riáyet eyle ve insânlar arasında o ahkâmı icrâ ve tatbîk et. Zîrâ, dünyâ ve âhiret saádeti bununla mümkündür. (Ve hevâya tâbi‘ olma.) Gerek insânlar arasında hükm etmek husúsunda ve gerek diğer dînî ve dünyevî işlerde nefsin hevâsına uyma. (Sonra) öyle nefsin hevâsına uymak (seni Allah yolundan saptırır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar,) hakkı bırakarak bâtıla sarılırlar, (onlar için hesâb gününü unutmuş oldukları için) kıyâmet gününün mes’ûliyyetini düşünmeyip gafilce yaşadıklarından dolayı (şiddetli bir azâb vardır.)”
Bu ayeti kerimeden anlaşılacağı gibi, bazı nadanların söylediğinin tersine; Bu din saray dinidir. Çadır dini değildir. Hz Adem’den şimdiye kadar gelen bütün şeriat, saltanatları yıkmış; dini, sarayda oturtmuştur. Din, devlet tarafından tatbik edilecek bir hakikattir.
İşte bu beş esasın, toplum nezdinde tatbik mercii devlettir. Devletin bu bilinçle hareket etmesine de, “Şeair-i İslamiye” denilir.
Şeair-i İslamiye, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubudiyettir. Yani toplumu ilgilendiren amellerdir. Devletin vazife-i asliyesi; Şeair-i ilan, tatbik ve imtisaldir. Bu vazife farzı kifaye de olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir.
Şeair-i İslamiye içinde en parlak ve muhteşem olan, Ramazan-ı Şerif’teki savm yani oruçtur. Bu ihtişam ancak devlet tarafından; Ramazan-ı Şerif’in hoşamedi ile karşılanması, halka ilan edilmesi, raiyetin oruç tutmaya teşvik edilmesi ve de Ramazan’ın ruhuna müsait bir zeminin oluşturulmasıyla tezahür eder!
Dikkat ettiğimizde, oruç tutmak; namaz kılmaktan daha zor bir amel olduğu halde, çoğu namaz kılmayan kişinin, oruç tuttuğuna şahitlik ederiz. İşte bunun en büyük sebebi, orucun toplumsal olarak karşılanması, ilan edilmesi ve de televizyon ve medya gibi iletişim araçlarında, bu manevi atmosferin toplum tarafından algılanmasıyla; bir teveccüh ve karşılık görmesidir. Mezkur beş esas devlet tarafından tatbik edilmez ise “Acaba insaniyetin hakikatinin sükut ettiği günümüzde, beşer Kur’an’ın talim ettiği bu hakikate nasıl ulaşır?” İşte bu konunun iyi irdelenmesi lazımdır. Feteemmel!
Ramazan ayı, Kur’an ayıdır. Kur’an bu ayda nazil olmuştur. Melaike ordusuyla inen Kur’an ayetlerine, beşer bu ayda oruç tutarak bir nevi melek hayatı gibi bir hayata mazhar olur . Nefsani duygulardan soyutlanır. Bu ayı, kutsiyetine yakışır bir şekilde, alem-i İslam’a yaşatıp tatbik ettirecek tüzel değer de ancak devlettir. Devlet dahil olmadan ve şeairi tatbik etmeden beşerin nüzul-ü Kur’an’a mukabele etmesi eksik olur.
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…