İçte ve dışta fırtınalı bir süreç yaşanıyor ve bizler bu hengâmede, ayrıcalıklı bir zaman dilimi olduğu nas ile müseccel mübarek ‘üç aylara’ girmek üzereyiz. Kur’an’a göre ‘dördüncü haram aydan birisi olan Receb-i Şerif ayına ulaşmamıza sadece dört gün kaldı.
Üç boyutlu dünyada gürültü ve patırtı öylesine baskın ki bu manevi iklim âdeta kendisini soyutladı arasına karıştığı insanlıktan…
İtiraf etmek gerekir ki gürültü de gürültü hani…
Kıyamet kopuyor desek yeridir.
Bir yanda bahusus Gazze’de ‘mazlumların kanı oluk oluk akarken’ yükselen feryat; diğer yanda küfrün ve zulmün müstahkem kalelerinin temellerinden sarsılırken çıkardığı uğultu…
Bir yanda zalimlere taşeronluk yapanların kaybetme endişesiyle tevessül ettiği provokasyonlar; diğer yanda insaniyet düşmanlarına şirin görünmek için mazlumlara yöneltilen bedbaht eleştiriler…
Bu birbirine karışan mütenakız seslerin sonu hayra mı yoksa şerre mi inkılap olunur, doğrusu bilemiyoruz.
‘Sizin kerih gördüklerinizde hayır vardır’, ayetinin sırrınca bizler bu karmaşanın sonunda hayrı intizarla güzelliklere ulaşmayı ümit ediyoruz elbette.
‘Gaybı sadece Allah bilir’ ayetinin sırrınca da mütevekkil ve teslim olarak mazlum ve masumların kanını akıtan ‘o kâfirlerin nasıl bir inkılapla sarsılacağı’ zamanı gözlüyoruz…
En azından bunu ümit ediyoruz…
Bunları ifade ederken ‘başkalarının acısı’ üzerinden bir söylem yükseltmiyoruz tabii ki…
İzleyenler bilir; bu fakir, ‘mübarek’ diye tesmiye olunan gün ve geceler ile ayrıcalıklı kılınan zaman dilimlerine ehemmiyet atfeden birçok yazı kaleme aldım.
Çoğunlukla, hayli uzun bir geçmişi olan ‘kendi idrak iklimimize yabancılaştırma’ faaliyetlerine karşı bir ‘duruş’ ve tavır alma saikıyla kaleme alınan bu yazıların, inancı ‘rasyo’ya indirgemek çabası içerisinde olan yaklaşımların yanılgılarına ayna tutmak gibi bir maksadı da hep oldu…
Bu vesile ile yazılarımızda, kandil gecelerinin İslam medeniyeti kavrayışında neye tekabül ettiğini;
geleneğin, iman, ibadet ve ahlak kaidelerini hayatın tamamına yaymak açısından ne denli mühim bir mevzi olduğunu;
‘mübarek gece’ kavramına şiddetle reaksiyon gösterenlerin serdettikleri iddialar ile İslam'a muarız olanların Müslümanlara saldırırken kullandıkları argümanların dehşetengiz benzerliğini;
birilerinin ‘bidat ve hurafe’ diye saldırdıkları olgulara, başka birilerinin ‘irtica’ diyerek büyük bir hınçla nasıl savaş açtıklarını,
kavramların ve ıstılahların bağlamından koparılarak ele alındığında nasıl facialara yol açabileceğini ve daha bir sürü şeyi mufassal olarak anlatmaya gayret ettik.
Bu çabalar hangi ölçüde karşılık buldu, doğrusu bilemiyorum.
Bize düşen, inandığımız doğruları eğip bükmeden ve hakkıyla ifade etmek…
Gayemiz, objektivite kriterleri muvacehesince ‘genişlik, uzunluk ve derinlikten’ maada bir ‘boyut’ tanımayanlara, ‘üç ayları’ vesile edip bereketin ve ihlasın hayat verdiği deruni buutları hatırlatmak…
Bununla birlikte elbette ki, Kur’an’ın öğrettiği üzere ‘ayrıcalıklı bir zaman diliminin’ bulunduğu hakikati ile bereketin kuşatıcılığına dikkati çekmek ve ‘üç boyutlu’ sığlığa itiraz sesi yükseltmek…
Bu vesile ile üç ayların tüm İslâm âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum…
Son sözümüz, sahih bir rivayete göre Efendimiz (sav)’in, recep ayına girildiğinde yaptığı dua olsun:
“Allah’ım recebi ve şabanı bize mübarek kıl ve bizleri ramazana kavuştur.”