Çocuk istismarı…
Çocuk gelin…
Çocuk damat…
Çocuk işçi…
Çocuk kurye…
Çocuk hamal…
Çocuk hırsız…
Çocuk bağımlı…
Maalesef, Türkiye’nin son 20 yıllık ana gündem maddeleri bunlar.
Çocuklar geleceğimiz. O altın, o cam gibi berrak yürekleri, bizim en büyük milli servetimiz.
Ekranda gördüğü Afrikalılara acıyıp, televizyonun arka kasasına ekmek atan bir servet.
Eğer sağlıklı, kültürlü beyinler yetiştiremezsek, böylesine pırlanta gibi değerlerimizin yani çocuklarımızın yanlış yollarda telef olmasına neden olacağız ve bela, çığ misali kanyondan yuvarlanarak üzerimize doğru inmeye başlayacaktır.
Ve maalesef her birimiz, bu ağırlığın altında kalacağız.
Yazık olacak!
Çocuklar adına bir şeyler yapmamız gerekirse evvela sokaktakilere, zorla dilencilik yaptırılanlara ve okuldan alınıp çalıştırılanlara el atılmalıdır.
Yoksa sahip çıkılmayan her çocuk topluma ya intihar bombacısı, ya uyuşturucu kuryesi ya da terör örgütlerinin maşası olarak geri döner.
Bu, vahim bir süreç…
Çocuk haklarının konuşulduğu, onların topluma kazandırıldığı her ortam, aslında gelecek günlerin garantörü niteliğindedir.
Abartmıyorum ve en son söylenecek sözü, şimdi söylüyorum;
Çocuklarına yatırım yapmayan, her türlü gelişimine, eğitimine, kariyerine katkıda bulunmayan hiçbir ülke, asla geleceğe ümitle bakmasın!
Çünkü demokratik, çağdaş, yaşanabilir ve kaliteli bir geleceğe olan yatırım, aynı zamanda huzur ve güven ortamına yatırım demektir.
Ama gel gelelim ülkemizde, çocuk haklarının konuşulması şöyle dursun, çocuk kimliğinin adı bile geçmiyor, önem verilmiyor.
Bu, çok üzücü bir ahval…
Özellikle elli–altmış yaşındaki heriflere yamanan kız çocuklarının sessiz çığlıklarını, işitmiyoruz.
Kalem tutacağı yerde tornavida, çekiç tutan o nasırlı elleri, fark etmiyoruz.
Ve daha da acısı her yıl, yakın çevresindeki sapıklar tarafından tecavüze uğrayan onlarca minik bedeni düşündükçe ne iştahımız kalıyor, ne de keyfimiz.
Kalmasın da zaten.
Böyle bir durumda hâlâ gülüp eğlenmemize bakabiliyorsak…
Şikayetlerin de pek bir anlamı kalmaz diye düşünüyorum.
Dile kolay.
Türkiye’de, ortalama her yıl 7 bin çocuk, istismara uğruyor.
Şaka değil, gerçek!
Milliyet’in haberine göre;
Son on yılda istismar edilen çocuk sayısı, ortalama 250 bin!
Tabi, bu veriler, bilinenler…
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2017 sonu verilerine göreyse;
18 yaş öncesi zorla gelin/damat edilen çocukların oranı, yüzde 5.
Yani Türkiye’nin nüfusunu 100 milyona yuvarlayacak olursak, her yıl 5 milyon çocuk, birilerine peşkeş çekiliyor!
Bu yüzdelik dilimin en büyük pay sahibi de, doğu illerimizdir.
Evlilik olayını anladık da…
Peki, ya okutulmayıp da hayatın yükünü sırtlayanlar?
18 yaş altı çocuk işçilerimizden bahsediyorum.
Onların oranı da, hiç de küçümsenmeyecek kadar fazla.
Yılda yaklaşık ikişer milyon çocuk, okulu bırakıp iş hayatına atılıyor.
Gerek mecburi, gerekse keyfi sebeplerle olsun, böyle bir oran, Türkiye için çok çok yüksek.
Hadi, bu oranın içerisine kuryelik ve hamallık yapan çocukları da katalım.
Çalışma hayatına bir nebze anlayış gösterilebilir. Sonuçta mevzubahis, alın teridir.
Ancak size, daha da çarpıcı bir gerçeği arz edeyim okurlar;
Ülkemiz çocuklarının yüzde 23’ü hırsızlık yapıyor.
Yine demografik oranı 100 milyon olarak baz alırsak, hırsızlık yapan çocukların sayısı, tam tamıma 23 milyon!
Ürkütücü, değil mi?
Ama gerçek!
Bunlar, bizim gerçeklerimiz, Japonya’nın değil!
Tüylerimizin diken diken olacağı bir başka veriyi daha sunayım isterseniz;
18 yaş altı uyuşturucu kullanım oranı, yüzde 34.
Düşünün, nerelere kadar indi tehlike.
Bu, korkunç bir oran…
İşin aslına bakarsak bu verilerin hepsi, bizim toplumsal ayıbımızdır.
Şiddete “dur!” demediğimiz gibi, çocukların telef olmasına da ses etmiyoruz.
Öylece, sessizce kıyımızda bekliyor ve hâlâ “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılığı oynuyoruz.
Fakat o yılanın başı ezilmediği sürece, bir gün de bizi sokabileceği ihtimali üzerinde, hiç mi hiç durmuyoruz.
Çünkü bizler, çocuklara sahip çıkmıyoruz.
“Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” mantalitesini bırakmıyoruz.
Onları olası tehlikelere karşı korumuyoruz.
Yatırımımızı genç nesillere yapmıyor, onlara rehber olmuyoruz.
Bu sebeple konu hakkında sizleri daha net aydınlatabilmek adına, Sosyal Hizmet Federasyonu’nca Ankara/Çankaya’da 2, 3 ve 4 Martta gerçekleştirilecek olan “Çocuk Koruma” temalı konferansımıza davet ediyorum.
Sosyal hizmet alanında görev alan nice değerli akademisyenlerimizin yanı sıra, ben de orada olacak ve payeme düşenleri anlatacağım.
Detayları, derneğin resmi sosyal medya hesaplarından ve bilumum internet bülteninden edinebilirsiniz okurlar. Şimdilik Allah’a emanet olunuz, hoşça kalınız.