SON dönem dünya gündeminin en önemli figürlerinden biri Çin oldu.
Peki, Çin’in gelecek dönemde de bir figür olarak kalma düşüncesi mevcut mu?
Ya tarihî anlamda çok büyük bir derinliğe sahip bu faktörün yeniden “aktör” olma rüyâsı depreşirse?
Gelinen son nokta, yeni bir başlangıcı üretiyor. Çünkü neo-liberalizm bir eşitlik, bir hakkaniyet, bir adalet, hâsılı insana dair herhangi bir değer üretemedi.
Bunların üretilmediği yerde barış olmaz.
Barış güvenin, güvense adaletin olduğu yerdedir.
Bu üç olgunun bulunmadığı yerde neo-liberalizmin insanlığa sunduğu tek şey, Afrika ve Ortadoğu’nun hâl-i pürmelâlidir.
Fakat bu plânın da ötesinde, ayrıca “Çin” başlıklı bir kriz mevcut şu an.
Bu kriz, Avrupa Birliği’ninkine benzemiyor.
Avrupa Birliği’nin nüfus üstünlüğü olmadı hiçbir zaman; bunun yanında, kendi sınırlarının dışında, kendisi için ciddî bir alan açma gayreti de olmadı.
AB, kültürel anlamda sahip olduğu cazibeyi kullanarak “Avrupalılık” ve “modernleşme” üzerinden mesaj verme yolunu seçti.
Bunun karşısındaysa, Doğu cephesinde ciddî bir nüfus gücüne sahip, parayla barışık, kapitalist ama komünist olduğunu iddia eden bir yapı organize ve inşâ edildi.
Ve bu kapitalist-komünist yapıya bakıldığında görülecek en önemli özellik, Çin’in “binlerce yıllık tarihî medeniyet seyrinin olduğu”…
Yalnız ne tuhaftır ki Çin, yönünü Batı’ya çevirmiş hâlde!
Öyle ya, Batı’ya doğru gitmeyi istediği için Afrika’da, Ortadoğu’da ve Avrupa’da…
Bu çerçevede önümüze çıkan en önemli soru şu: Yarın dünyayı Çin mahalleleri sardığında ne yapacağız?
Buradan bakınca, ABD’nin Ortadoğu’da Kürtler üzerinden oyunlar kurgulayıp Türkiye’yle uğraşmaktan vazgeçip derhâl işine, evet, sorduğumuz sorunun cevabını aramaya bakması lâzım!
Çin’in dünyanın merkezine doğru yönlenen gelişimini önümüzdeki yüzyıllık zaman dilimi içerisinde önleyecek adımlar atılmazsa dünya Çinleşecek.
Peki, durum bu eksende seyrederse söz konusu sorunun üstesinden nasıl gelinir?
Eşitlik, güven ve adalet üretemeyen emperyalist üst aklın bu konu hakkında da bir şey üretemeyeceği ortada olduğu için, Batı açısından bu istila, başka hiçbir şeye benzemez!
Fakat bu istilayı engelleyecek tek güç, “Talas aklı”ndadır!
Bilindiği gibi Talas Savaşı’nda oluşturulan topyekûn hat -ki buna “Talas Hattı” diyebiliriz- büyük bir imparatorluk olan Çin’i mağlup etmişti.
Evet, bu bir kez daha mümkün olabilir!
Fakat bunu anlamayan bir ABD ve bir AB var!
ABD bunu anlamadığı için cehalet üzerinde yol alıyor.
Çin üzerinden dünyayı istila etmek isteyen güç, 15 Temmuz’un da arkasındaki güçtür.
Yani 15 Temmuz’un arkasındaki para imparatorluğu, oyunu Çin üzerinden kurguluyor.
Bu kurguyu ABD’de var olan bir cephe fark etmiş durumda; diğeriyse âdeta “bile bile lâdes” peşinde…
Zira sermaye, adres değiştirerek Çin’e transfer oldu.
Çin’de bulunan nüfusa, emperyalist akıl sadece “işgücü” olarak bakıyor.
Bugün Çin’de, 300 milyonluk nüfusa sahip bir dilim, kişi başı 1 milyon doları aşan servetiyle kendi burjuvazisine sahip ve bu veri gittikçe yükseliyor.
Parasal gücü ele geçiren Çin’in askerî gücü de emperyal bir seviyeye eriştiği zaman, önümüzdeki yüzyılda dünya, bir Çin istilasını konuşabilir.
***
Evet, söz konu ihtimâl doğrultusundaki Çin’le, dünyanın bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kontrol etmek isteyen bir güç çıkacak karşımıza.
Üretiyor… Ürettikçe hammadde ve enerjiye ihtiyaç duyuyor…
Dünyanın üretim üssü, 100 dolarlık istihdam maliyeti yine dünyanın rekabet etme şansının olmadığı bir güç hâline getirildi.
Bu yüzden ABD’nin Türkiye okumasının kökten bir yanlışa yaslandığı görülmelidir.
Bugün İslâm ülkelerinin bağımsızlık ve bütünlüklerine saygı duymak ve bu ülkelerin şartları doğrultusunda hazırlanan yörüngeye oturmak zorunda olan bir Batı aklından, bir ABD’de bahsetmeliyiz.
Zira ABD, amiral gemisi profilini sürdürmek için buna muhtaçtır.
ABD, göz diktiği topraklarda terör üzerinden süreç yönetilemeyeceğini öğrenmek zorundadır.
Bu metottan vazgeçmeyen bir ABD’nin bu coğrafyadaki karşılığı, sadece tükenmişliktir!
Öyle ya, emperyalizm, bizâtihî tükenmişliktir.
Emperyalizmin yüzü olan ABD, bu coğrafyada yer alan tüm halklar nezdinde tükenmiştir.
Arap ve Kürt halkları nezdinde, ABD emperyalisttir.
Kürt kardeşlerimizin içerisinde yer alıp emperyalizme ruhlarını teslim etmiş olan birtakım müstemleke ve manda düşkünlerinin verdikleri fotoğrafın tüm Kürt anlayışı üzerinde hiçbir kıymeti yoktur.
Hepsi, Birinci Dünya Savaşı sürecinde Araplar üzerinden yapılanın bugün Kürtler üzerinden yapılmak istendiğinin farkındadır ve bundan ciddî anlamda da rahatsızdır.
Enteresandır ki, Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilmek istenen referandumu destekleyen Netanyahu’nun, daha yanı başındaki Filistin’e hürmeti yoktur!
Irak’taki Kürt kardeşlerimizin de bu basit soruyu sorduklarına eminim.
Filistin’de Filistinlilerin sadece “gözlemci” değil, “tamamen resmî statüye sahip” devlet olma haklarını Birleşmiş Milletler’e kabul ettirebilme gücü bulunmasına rağmen bu inisiyatife yönelmeyen ABD’nin, Irak’ın bütünlüğüne kastettikten sonra bir de böylesi bir referandumu desteklemesi nasıl bir izaha sahiptir?
Bu, emperyalizmin yüz yıl sonraki oyununun devamıdır!
Tamamen kristalleşmiş, tuz buz olmuş bir coğrafya istiyorlar.
Peki, bu ABD’nin Türkiye’de, İslâm dünyasında karşılık görmesi mümkün mü?
Silahlı güçten yoksun kalacak ABD’nin, New York borsasında tek kuruşluk Arap sermayesinin kalmayacağını hesap etmesi gerekmez mi?
***
@mkulunk: “Biz, coğrafyamıza sevgi tohumları ekmenin ve bölgemizdeki kardeşlik iklimini yeşertmenin mücadelesini veriyoruz.”