Geçen hafta yazımızda Sayın Cumhurbaşkanı’nın İsrail’in şahsında birtakım güçlere meydan okumasına değinmiş ve şu soruyu sormuştuk;
“Peki, Erdoğan’ı böylesine özgüvenle konuşturan ve bir anlamda ‘hodri meydan’ dedirten güç nedir dersiniz?”
Sorunun devamında da “Dilerseniz bunu da başka bir yazıda ele alalım.” diyerek yazıyı tamamlamıştık.
“Demir tavında dövülür” fehvasınca sorunun, müteakip yazıda cevaplandırılmasının daha münasip düşeceği kanaati hasıl oldu.
Öyle ise bilgiler henüz taze iken ve gelişmeler sıcaklığını muhafaza ediyorken neden öyle düşündüğümüzü tasrih edelim…
Efendim, yukarıdaki soruda Erdoğan’ın Türkiye düşmanı güçlere meydan okumasını “bir güce” dayandırdığı telmihinde bulunmuştum dikkat edileceği üzere…
Evet, Sayın Cumhurbaşkanı’nı yeterince tanıyan ve söylemlerindeki vurgulardan hangi mesajları vermek istediğini değerlendirme imkânına sahip olanlar, bu meydan okumanın ciddi bir arka planı olduğunu da gayet iyi bilirler.
Nitekim birkaç gün geçmeden, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı mühim ve stratejik birimler, çok da alışık olmadığımız bir açıklamalar silsilesiyle kamuoyunu aydınlatma yoluna başvurdular.
Bahsini ettiğim husus elbette ki “Çelik Kubbe” eksenli…
Konuya girmeden evvel şu hususa özellikle dikkati çekmek isterim.
Erdoğan’ın kumanda ettiği Türkiye, bitirmediği ve her an aktif hâle getiremeyeceği hiçbir projeyi, “yapıyoruz” diye deklare etmez.
Stratejik ehemmiyeti haiz olmakla birlikte çeşitli manipülasyonlara açık bu türden projeler açısından bakıldığında, aksini düşünmek de mümkün değildir zaten…
İHA-SİHA, millîmuharip uçaklar, uçak motorları ve benzeri şeyler yapılırken de aynı yöntem uygulandı ve “yapıyoruz” denen bu çok kıymetli savunma sanayisi unsurları, çok kısa süre sonra tamamlanmış olarak milletin huzuruna çıktı.
“Çelik Kubbe” ile ilgili haber ve yorumları yakından izledim.
Haber içeriklerinde ve yorumlarda özellikle de ASELSAN yetkililerinin şimdiye kadar hiç olmadığı biçimde detaylı bir bilgilendirme yöntemi seçtiklerini gördüm.
Öyle ki bir TV programında yaklaşık yarım saat bu proje anlatıldı.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu rutin dışı açıklamaların tek bir açıklaması vardı nezdimde…
“Bu iş çoktan bitmiş…”
Bu hususa dair kanaatimi pekiştiren bir diğer nokta ise S-400’lerin alınma sürecindeki gelişmeler oldu.
Değerlendirmem odur ki “Çelik Kubbe” projesi, anılan süreçte çok kritik bir virajda idi ve Türkiye, dikkatleri başka noktaya teksif etmek maksadıyla ve çok da gerekmediği hâlde S-400 alımı yoluna başvurdu.
Konuyla ilgili tüm ülkeler ve hatta muhalif kamuoyu bu hususu tartışırken kervan yoluna devam etti ve hep birlikte “Çelik Kubbe”nin selameti için istemeyerek de olsa çalışmış oldular.
İşte, bendenizin “Çelik Kubbe” ile ilgili bu iddiam, herhangi bir kaynağa dayanmaktan ziyade bu tecrübelere ve değerlendirmelere istinat ediyor.
Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu açıklamaları hayati derecede önemlidir.
Hatırlanacak olursa Erdoğan şubat ayında, “Yıllar önce başlattığımız projeler şimdi hepimiz için gurur kaynağı olan uçaklara, tanklara, gemilere, füzelere ve roketlere dönüşüyor. Türkiye, savunma sanayisinde kelimenin tam anlamıyla bir destan yazıyor.” demişti.
İşte “Çelik Kubbe” ile ilgili bilgiler de kamuoyuna bu konsept çerçevesinde deklare edildi.
Kamuoyuna açıklanan bu kompleks proje özetle şu hususları içeriyor; Çelik Kubbe, Türk hava sahasının tamamını kapsayan bir “güvenlik şemsiyesi” olarak tasarlandı ve “çok alçak irtifalardan en yükseğe” ve “çok kısa menzilden uzun menzile” kadar değişen tehditlere yanıt verecek şekilde dizayn edildi.
Çok farklı nitelik ve güçteki silahları bir araya getireceği için “sistemler sistemi” olarak nitelendirilen Çelik Kubbe’ninprojesi için ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE ile MKE firmaları işbirliği yaptı.
Bu firmaların geliştirdiği yerli ve millî sistemlerin yapay zekâdan da yararlanılarak birbirine entegre edilmesiyle de bahsi edilen “güvenlik şemsiyesi” husule geliyor.
Evet, tebarüz eden bu bilgiler muvacehesinde, önceki yazıda sorduğumuz soru önemli ölçüde cevabını buluyor ve taşlar bir anlamda yerine oturuyor görüldüğü üzere…
Bundan sonrasındagerek Türkiye ölçeğindeki gerekse beynelmilel çaptaki gelişmeleri bu bakış açısıyla izlemekte ciddi faydalar var…