Doğal olarak bu haftaya damgasını vuran en önemli olay ABD Başkanı D. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı oldu. Adeta Müslüman âleminin sinir uçlarına dokunuldu bu kararla. Ve haklı tepkiler yükselmeye başladı. Önce Filistin’den sonra da başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanından. Bu arada Trump’ın bu kararını destekleyen Çekya gibi bazı ülkeler de varmış, öğrendik. Konuyu iki aşamada değerlendirmek gerekir aslında. Birincisi yıllardır bin bir türlü zulüm gören Filistinli kardeşlerimize yapılan insanlık dışı muamelelerin durması ve bu haksız, hukuksuz kararın geri alınması için herkesin var gücüyle Dünya Kamuoyunda bir farkındalık oluşturmak için çalışması, elinden geleni yapması. Gün Filistinli Müslümanlar’ın yalnız olmadıklarını gösterme gündür. Diğer bir husus ise meselenin geçmişinde gizli. Kudüs’ün İsrail’in başkenti yapılacağı bugün ortay çıkmadı neredeyse 15 yıldan beri söyleniyordu. Hatta dün gibi hatırlıyorum ABD başkanlık seçimleri öncesi D. Trump’ın seçim vaatlerini açıklarken başkan olduğunda yapacağını söylediği hususlardan biri de buydu. Ancak kimse bunun olabileceğine ihtimal vermedi veya vermek istemedi. Fakat maalesef Trump’ın arkasındaki Siyonist gücün ittirmesi ve yeni ABD başkanının inadıyla bu garabet karar alındı. Yani bu konuda proaktif davranılamadı. Ancak hiçbir şey bitmiş değil. Dünyada Müslüman âleminin yükselen tepkisi mutlaka önemli bir baskı oluşturacak ve dengeleri değiştirebilecektir diye düşünüyorum. Özellikle bu çarşamba İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Kudüs için olağanüstü toplanacak olması son derece önemli bir gelişme. Toplantının sonuçlarını ümitle bekliyoruz.

Burada vurgulamak istediğim husus Müslüman âlemi dışında ABD Başkanı’na kimlerin tavır aldığıdır. Burası önemli çünkü İngiltere’nin Rakka’daki DAEŞ’li teröristlerin ABD-YPG korumasında tahliye görüntülerini dünyaya servis ettikten sonra, Filistin’de son bir haftada yaşanan dramı adeta o drama uğrayan taraf gibi servis etmeye devam ettiğini gözlemliyoruz. Yine Trump’ın kararını açıklamasından bir gün sonra 7 Aralık’ta İngiltere Başbakanı Theresa May, ülkesinin ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını paylaşmadığını ve büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma planları olmadığını söyledi. Yani yeni kurulmaya çalışılan küresel nizamın bir ayağı Ortadoğu ise diğer parçası da Avrupa’da tesis ediliyor. Ancak Avrupa ayağındaki mekanizma Ortadoğu’dakinden farklı ve asimetrik olarak işliyor. İşte Türkiye’nin İngiltere ile daha yakın hareket etmesini sağlayacak diasporanın güçlendirilmesi bu açıdan önemli. Ancak görünen o ki Ortadoğu’da İsrail lehine geliştirilmeye çalışılan son olay D. Trump’ın bu kararı olmayacak. İslam dünyasının sinir uçlarıyla oynanmaya devam edilecek. Bu açıdan bakıldığında ne yapılmalı sorusunun cevabından önce bütün bunlara ne sebep oldu demek gerekiyor. Kısa ve net cevap; Arap dünyasındaki parçalanmışlık hali demek yanlış olmaz herhalde. Bu parçalanmışlığın sebebini tarihi ve sosyolojik süreçlerde aramak gerekir ancak en yakın söyleyebileceğim husus maalesef Arap toplumlarının çoğunu Araplar’ın yönetmediğidir. Görünürde yöneticiler Arap ama onları oraya getirenler çoğunlukla hizmet etmeleri gereken Arap halkı değil, başkaları olmuştur. Dünya uyanmalı ve Filistin’de yaşanan bu zulme engel olmalı ancak dünya uyanmaya Ortadoğu’dan ve tabandan başlamalıdır. Ve Türkiye’nin bu coğrafyada belki de Ortadoğu toplumlarına rol model olabilecek tek ülke olduğunu da söylemem gerekir.