Bugünlerin en ciddi, en önemli ve en hayati konusu elbette Türkiye için Ortadoğu bunalımıdır. Emperyalizm çok cüretli teşebbüsler ve eylemler peşinde. 2002 yılına gelene kadar ne yazık ki ordumuz, teçhizat bakımından küçük bazı komşularından bile geri ve demode bırakılmak istenmiştir ve bu hatta zaman zaman yapılmıştır. Dış politikamız, Ortadoğu’ya gereken önemi vermemiştir; iç politikada ise Müslüman halkımız oyalatılmış, ustalıklı manevralarla sürekli pasif ve ezik tutulmuştur.
Tüm İslam ülkeleri ve Ortadoğu topun ağzında. Topyekün bir savaş tehlikesi, Batılı işgalci emperyalist güçler tarafından İslam ülkelerinin ortasına bırakılmış bulunuyor. Büyük ve hain bir oyun, tehlikeli bir macera ve bizler için fevkalade endişe verici bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Bunun bertaraf edilmesi de biz münevver, basiretli, vefakâr ve fedakâr Müslümanlara terettüp eden çok acil ve çok mühim bir görev.
Hiç arzu ve temenni etmediğimiz muhtemel bir savaş için her yönden hazırlıklı olmak, düşmanı caydıracak kadar güçlü ve kuvvetli bulunmakla beraber; var gücümüz ve olanca imkanlarımızla da bölgemizde huzur, barış, emniyet, konfor rahat ve saadeti sağlamak için seferber olmalıyız.
Maddi ve manevi beyninizi kaybetmeden, haklarımızı çiğnetmeden, yurt zenginliklerimizi, ekonomik ve kültürel varlıklarımızı yağmalatmadan, hürriyet ve istiklalimizi elden kaçırmadan, vatanı böldürtmeden, her türlü varlığımızı daha da geliştirmeye, genişletmeye, yükseltmeye çalışmalıyız.
Çok dikkatli, çok müteyakkız, çok olumlu, çok sevimli, çok bilgili, çok çalışkan, çok verimli, çok vefakâr, çok fedakâr, çok vatansever, yani özetle çok “derviş” olmalıyız.
Bir taraftan çok dürüst ve idealist, diğer yönden de fevkalade pragmatik olmamız gerekiyor. Birlik ve beraberliği engel olan her şeyi, her ne pahasına olursa olsun aşabilmeli, her müşkülü halledebilmeliyiz, küçük pürüzlere takılıp kalmamalıyız.
Çünkü bizim güçlü, kuvvetli ve sağlıklı olmamız tüm insanlık için elzemdir; herkes bizden medet umuyor, tüm dış Türklerin, cümle İslam âleminin gözbebeği ve en büyük ümidiyiz, bütün soydaşlarımız ve dindaşlarımız bize bel bağlamış, bizi gözlüyor, bizden işaret ve beşaret bekliyor.
Öncelikle İslam milletleri ve çok yakın münasebetler ve sağlam iş ve ticari ilişkiler kurmalı, kendi içimize kapalı kalmamalı, yurt dışına cesaretle açılmalı, dünyaya yayılmalı, her yere yerleşip oralarda koloniler kurmaya gayret göstermeliyiz.
Tüm inananlar, dürüst aydınlar, vicdanlılar, basiretliler, iyi niyetliler süratle birleşmeli, olanca imkanlarıyla barış ve huzuru sağlamak için çalışmalıdır.
Yoksa imansız, basiretsiz, vicdansız, ahlâksız, merhametsiz, sorumsuz, müsterih, zalim, kaba saba insanlar dünyayı zulümler ve savaşlarla insanlığın başına zindan edecekler çevremizi daha fazla kana bulayıp ateşe verecekler.
Küfrün zincirleri, emperyalizmin prangaları, zulmün kelepçeleri ancak Allah’ın dinine dönmek İslam’a sımsıkı sarılmak Rabbü’l-Âlemin’e dayanıp O’ndan yardım dilemek ve dosdoğru yolda, istikamette iş ve güç birliği yapmakla kırılabilir.