Binlerce yıldır insanoğlunun başını döndüren felek, koca bir yılı daha geride bıraktı. Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer hazin bir yalnızlık içinde. Felsefe, sanat ve siyaset bilgisi yine yeni bir şey üretemedi. Hayli zamandır üretimi fabrikalara bırakmıştık nitekim. Halbuki binlerce yıldır üretim tabiatın insaflı ellerindeydi. Ürün, mahsul, üretmek ve yaşatmak bu tabii dengeye münhasır kılınmıştı.

Son yüz küsur senedir üretimi ele geçiren medeniyet projesinin tam adı dünya ticaret sistemidir. Ve ne yazık ki bu global dişliler insanlığa bir huzur getirememiştir. Yaşanan onca acılara, savaşlara ve yoksulluklara rağmen arsızca bir kazanma hırsı kuşattı hepimizi.

Sanayi ve güvenlik arayışı ile ortaya daha büyük bir kavimler göçü hikayesi çıktı. Milyonlarca insan son yüzyılda yer değiştirdi.

İnsanoğlu ilk defa daha önce tanışmadığı tehditlerle baş etmek zorunda bırakıldı. Arazilerimizden, yurtlarımızdan ve çocukluğumuzda sığındığımız atalarımızın emanetlerinden uzaklarda mutluluk aramak zorunda bırakıldık.

Şehirlere doluştuk üretim adlı sihirli yalanın peşine düşerek. Aydınlanmacıların ışıklı fabrikalarından medet umduk onlarca yıl.

Ve fakat güvenlik vaatleriyle çıktıkları yolda bütün bilgi ve teknoloji birikimini savaş makineleri üzerine inşa ettiler.

Yaşanan dünya savaşlarının öğrettiklerini yeni savaş olasılıkları ile pazara çevirmek istediler.

Kapitalizm hayatta kalabilmek adına, en başında kurduğu sanayi çarkının dönebilmesi uğruna üretim zihniyetini bütünüyle alternatiflerini ortadan kaldırmaya tahvil etti.

Son yirmi yıldır içinden çıkamadıkları finans krizi esas itibariyle üretim ve yönetim sistemlerinin global krizidir. Ve öyle görünmektedir ki bu çöküşün ve bu kötümserliğin de ortadan kaldırılması mümkün görünmemektedir.

Yaşanan onca acılar bile insan temel haklarının ve evrensel değerlerin tekrar hayata geçmesine imkan vermiyor.

Tuhaf bir yalnızlık içerisinde insanoğlu. Toplumlar mevcut konumlarına rıza gösterdikleri için de var olan egemen güçlere sessiz kalmayı yeğliyor şimdilik.

Bu sessizlik ve bu umursamazlık ne yazık ki içeride bir erdemi beslemeyecektir.

İnsan, doğasına uygun bir vicdani muhasebenin işlediğini görmek ister. Tabiatımız bunu arzulamaktadır.

Felsefe malulen emekli olmuştur. Sanat bütünüyle ticaretin ve idarenin koltuk değneği halinde üretim yapabilmektedir.

Memleketlerin en ağır mesaisi belediye hizmetlerine indirgenmiştir.

Son iki kuşak, bilgi çağına hakim olan toplumların mutlu ve kazançlı olacağını telkiniyle büyüdü. Bugün dünyada en büyük tehlike ve tehdit üreten toplumlar, en son bilgi ve teknolojilerine hakim olanlardır.

Bilgi ve teknolojinin iktidarını çağın hastalıklı üretim zihniyetleri kontrol etmektedir. Bugün en derin hesaplaşmalar ve en acımasız savaşlar bu üretim anlayışımızla şekillenmektedir.

Dünyanın yeni bir nefese olan ihtiyacı gün gibi tenimize dokunmaktadır. Bu ışık için en elverişli tabiat yine Şark’ta aranmalıdır. Önümüzdeki on yılları hesap ederek insanlık için yeni bir ses üretmeliyiz.

Köklerimizden ve mayamızdan çıkaracağımız iksirle tüm insanlığa umut olmak için hesaplaşma zamanı gelmiştir.

Her sabah gözümüzü açtığımızda bıraktığımız eserlerin vicdan ve merhamet evreninde toplaştığından emin olmalıyız.

Zaman bize emanet edilmiştir.