Sosyal medya hayatımıza iki yeni kavram getirdi: İfşa kültürü ve sanal linç kültürü. Ancak bu ifşa ve linç yapıldığı andan itibaren sanalda kalmıyor, en az bir insanın hayatının merkezinde doğrudan olumsuz bir şekilde yer alıyor. Yani attığımız bir tweet, bir insanın bütün hayatının kararmasına sebep olabiliyor.
Son olarak bir tv yarışmasında bir yarışmacının başına geldi. Yarışmacı, henüz 26 yaşında. Nasıl olduysa bir anda sosyal medyada birkaç sene önce attığı tweetler gündem oldu. Yarışmacı, tweetlerinde toplumun bir kesimini aşağılıyor, sürekli birilerine küfrediyor. Tepki verildi. Sonra o çok duyarlı kanal ve program, yarışmacıyı yarışmadan gönderme kararı aldı. Bunu nasıl yaptı? Programda, milyonların gözü önünde onu hakir göstererek. Hz. Ali Efendimiz “İnsanların yanında verilen öğüt, öğüt değil hakarettir” diyordu. Bir insan, ergenken yaptığı hatalardan dolayı annesinin babasının gözü önünde aşağılandı. Aslında duyar kısmı işin hikayesi. Buradan prim kazanıldı, bir çeşit reklam kampanyası düzenlendi. Reklamın kötüsü olmaz, biliyorsunuz. Ekranlar, ticari bir saha. Kazanmak için bir insanın onuru çiğnenebilir. Bizde günahsız insan olmaz ve kimse işlediği günahlarla gündem edilmez. Ayıp örtenin, mahşer günü ayıbının örtüleceğine inanırız. Kaldı ki günah, o an işlenmemiş, eskiden işlenmiş. Pişman olup olmadığını, tövbe durumunu bilemeyiz. Bu, ifşa edilmez. (Yine kaldı ki, programda karısını aldatan bir insan bir gence ahlak dersi veremez, bu komik bile değil, iğrenç. O kadar duyarlıysanız önce o adamı göndermeniz gerekirdi.)
İşte mesele burada sıkıntılı bir alana giriyor zaten. İfşa kültürü var artık. İnsanlar, başkalarını ifşa etmekten haz alıyor. Adam karısını aldatıyor, karısı mesajlarını yakalıyor. Normal şartlarda yapması gereken dilerse bu mesajları delil olarak sunup mahkemeye başvurmak. Ama o kadın, mesajları sosyal medyada paylaşmayı tercih ediyor. İnsanların önünde rezil etmek istiyor. Mağduriyetinden prim kazanmaya çalışıyor açıkçası. Bir erkek bir kadına mesaj atıyor, normal şartlarda bu mesajlar taciz içerikliyse yapılması gereken yine delil olarak kullanıp şikayetçi olmaktır; ancak onlar bu mesajları ifşa etme yoluna giriyor. Çünkü prim kazanacaklar. (Teknoloji çağında iddiaların doğruluğu da ayrı bir mesele tabi. Bir insana dair çıkmış bir videonun dahi sahte olma ihtimali çok. Zor değil çünkü. Bugün basit bir kurgu bilen bir insan bile birine dair her türlü fotoğrafı, videoyu hazırlayabilir.) Şiddet, bir içgüdü. Herkes her an birine saldırmaya hazır. Sosyal medya ifşası da bunun için çok uygun ve kolay. Ancak ıskalanan gerçek ise, bir insanın belki yuvasının dağılması, işinden edilmesi, hayatının kararması. Bir öğretmen, anaokulunda öğrencisinin izinsiz su içmeye kalktığını, izin almadığı için su içirmediğini yazmıştı. O kadar çok tepki aldı, linç edildi ki sonunda öğretmen açığa alındı. Eğer sosyal medya linci olmasaydı öğretmen işinden olmayacaktı.
Birilerine saldırarak kendimizi aklamanın peşindeyiz, başkalarının işledikleri günahları dillendirmek “Ben o günahı işlemiyorum.” kibridir. Başkalarının günahıyla aziz olunmaz! İnsanlar ne kadar çok ahlaksız bulup saldırırsa, o kadar çok ahlaklı görüneceklerini zannediyor. Şeytan taşlamanın, insana indirgenmesi. Hz. İsa’nın dediğini unutmamak lazım ama: İlk taşı, günahsız olanınız atsın!