Bir önceki yazımızda AB ülkelerinin ülkemize karşı düşmanca takındığı tavırlar karşısında bazı şeyleri değil her şeyi gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi diye sormuştuk. Ülkemizde darbe girişimine bizzat katılan birçok sivil ve askeri bireylere kucak açan AB ülkelerinden Güney sınırımızda Türkiye’nin bekası için tehdit olan bir örgüte süper güçler tarafınca yapılan askeri yardımlara kadar birçok düşmanlıklara maruz kalıyoruz.
Ülkesinin politikalarını eleştirmek ve beğenmemek her Türk vatandaşının özgürlük sınırları içerisinde yer alan bir hakkı olabilir. Batı ülkelerine sığınıp ülkesine karşı düşmanca sözlerin yanında bir darbe girişimi ile kendi insanının kanını akıttıktan sonra dış ülkelere hatta terör örgütüne sığınmayı ise bireysel özgürlük çerçevesince değerlendirebilir miyiz? Bunu artık sizlere bırakıyorum.
Batı kültürü ile tanışmak ve o kültürün değerlerini yaşamak her bireyin hakkı olabileceği gibi kendi kültürüne asimile olacak derecede yabancılaşmak ise hiçbir bireyin sahip olacağı bir hak gibi görülmemeli. Batı kültürüne sahip olmak farklı, kendi kültürel değerlerinden kurtulup başka kültürün içinde kaybolmak çok farklı.
Çocuklar için hazırlanan çizgi filmlerden başlayıp gençler için yapılan organizasyonlara, yetişkinler için yapılan filim senaryolarından evlerimizin tasarımına kadar her unsurda Batı kültürünün etkisinin olması özellikle günümüz dünyasında çok normal. Sadece eleştirilmesi gereken önemli nokta neden kendi değerlerimizin sosyal hayatta ve diğer alanlarda unutulduğu hususudur. Bu husus sadece kendi değerlerimize sahip çıkıp kendimizi dış dünyaya kapatalım anlamına da gelmiyor elbet.
Lakin günümüzde demokrasi ve medeniyetin beşiği olduğunu zannettiğimiz ülkelerin maskeleri teker teker düşerken gerçekte önemli olan şeyin aslen her devletin ve milletin kendi bekasının geleceği olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasıdır.
Kendi kültürümüzde edebiyattan sanata, eğitimden mimariye yeteri kadar değer ve şahsiyete sahibiz deyip Mevlana’dan başlayarak Mimar Sinan’a kadar olan isimleri ve sahip oldukları meziyetleri yazacak değilim. Batı kültürünün her şeyi ile beraber kendisine yabancı bütün kültürlüleri etkisizleştirip Dünya’ya tek kültürü hâkim kılma çabaları karşısında milli ve yerli kalmanın gerekliliğini de unutuyoruz. Bu gerekliliği yerine getirme çabasında olan her bireyi ise ‘Teknoloji çağı ile artık dünya bir köy’ vb. klişe açıklamalarla yadırgamanın hazzını yaşıyoruz.