DÜNYADA büyük bir dalga var.

Bilindik anlamda millete ait bir devlet, milletten herhangi bir bireyin güvenliği ve özgürlüğü için mevcudiyet gösterir niteliktedir.

Ancak bu tarife rağmen, herhangi bir ülkenin sınırları içinde yer alan her bir farklılığın varlığına teminat olan “millî devlet” kavramının karşı karşıya kaldığı en ciddî tehdit sürecindeyiz.

Bu tehdidin adı “bin devletli” değil, “bin devletçikli” bir dünyadır!

Küresel güç merkezinin emrinde hareket edecek bir dünyaya doğru götürülmek isteniyoruz. Ve söz konusu bu tarihin en sert dalgası karşısında kendi millî kimliklerimizi koruyarak nasıl var olacağımızı sorgulamak ve bu sorunun cevabını derhâl verip hayata geçirmek zorundayız.

Bu anlamda belki de, dünyadaki bütün tarihsel derinliği olan milletleri yeni bir “İstiklâl Harbi” bekliyor.

Sadece Türkiye’yi değil, her milleti bir “İstiklâl Harbi” bekliyor!

Muhtemel bu savaşın arkasında, dünyanın bütünüyle sömürge edilmesi plânı yatmaktadır.

Ancak “birlik” mefhumu üzerinden işlenerek dönüşümü sağlanması gereken dünyada, “egemenlik” kavramının arkasına saklanarak âdeta sürekli bir çatışma unsuru hâline getirilen “farklılıklar”, küresel kontrolün eksenine oturtulmak isteniyor.

Buna direnmek mümkün mü?

Mümkün… Fakat soru sormalıyız!

Kendimize ait olan kavramları raflarından indirip hayata geçirecek miyiz? Gerektiğinde istiklâlimiz için kendimizden vazgeçmeyi, konforumuzu terk etmeyi, sıfatları reddetmeyi başarabilecek miyiz?

Eğer bu sorguyu başarır yani felâket kapitalizminin bize dayattığı sınırsız tüketim, yetinmeme, kontrolsüz ve başıbozuk hayat yerine tam disiplinli, yetinebilen, paylaşabilen ve dayanışma temellerini yeniden sağlamlaştırarak tekrar o fıtrat iklimi bozulmamış Âdemî âdemi geri çağırabilirsek bu mücadeleyi kazanırız.

Değilse, ciddî bir tehdit altındayız!

O hâlde bu tehdidin doğrudan hedefi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 15 asırlık akıl, felsefe ve tecrübe tarihine haiz biçimde, kendi çatısı altında Sünnî’sinden Alevî’sine, Yahudi’sinden Ermeni’sine, Ortodoks’undan Süryani’sine herkesin sükûnet içinde yaşadığı ve tek partili “Şeflik Dönemi”nin dayattığı gücü bizzat vatandaşın aklen ve ruhen dönüştürerek ötekileştirilmiş devlet-millet farklılaşmasından çıktığı bir yeni vizyona ermesi elzemdir.

“Bu devlet benimdir, bana aittir ve ancak bu devlet benim güvenliğimi, düşünme hürriyetimi sağlarken bana adaleti sunar” söylemini bütün dudaklara nakşedecek, bütün farklılıkları kendi enerjisinde toplayabilecek bir devlet idealizmine ihtiyacımız var.

Sözünü ettiğimiz devlet idealizmi, statik devlet tanımlamalarından öte, bütün bir “vatan mülkü” felsefesi taşıyarak cem evlerinde semahın hür biçimde gerçekleştiği, camilerde beş vakit ezanın dinmediği, İstiklâl Caddesi’nde herkesin özgürce yürüdüğü, Fatih ile Harbiye’nin, Taksim ile Çarşamba’nın, Sultanbeyli ile Bağdat Caddesi’nin, Hacıbektaş’la Karatay’ın tereddütsüz aynı iklimde kendilerini bulduğu bir merkezdir.

İşte bu felsefesinin temerküz ettiği millî devlet idealizmine ihtiyacımız var!

Eğer bu idealizmi inşâ edemezsek, baştan itibaren bahsettiğimiz saldırı karşısında kaybetme riskimizi de göze almak zorundayız.

***

Kripto yapıya karşı ilân edilecek bir ilim manifestosu bekliyoruz!

15 Temmuz işgal girişiminin arkasındaki fikri anlamaz ve gelecek nesillerimizi bu sapkın fikirden koruyamazsak, yeni 15 Temmuz’larla karşılaşmamız muhtemel olacaktır.

Bu nedenle âlimlerimize, cümle ârifâna, bilge adamlarımıza, ilâhiyat fakültelerimize bir çağrıda bulunuyorum:

Kripto, İslâm dışı bir küresel organizasyonla karşı karşıyayız. Bu yapının doğrudan hedefi, ümmetin inanç temellerini sarsmak, İslâm’ı İslâm’sız kılmak ve hatta Hıristiyanlaştırmaktır. Hain terör örgütünün elebaşısının, tüm yazı ve konuşmalarında akidemizi nasıl tehdit ettiği ortada.

Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığımıza, ortaya koydukları çalışmadan dolayı özellikle teşekkür ediyorum.

Sözünü ettiğimiz mesele ise, sadece Cumhurbaşkanımızın veya Diyanet İşleri Başkanlığımızın mücadele etmesi gereken bir mesele değildir. Bu duruma karşı yukarıda andığımız herkesin gayret göstermesi lâzımdır. Zira bu mesele, ümmetin varlık meselesidir.

İslâm dışı kripto yapının Kur’ân ve Sünnet’e muhalif olduğu, şirk koştuğu açık hâle gelmişken, âlimlerimizin, üniversitelerimizin, ârifânın bir hamle yapmak adına daha fazla beklemeyeceklerini düşünüyorum.

Şehitler can vererek bildirdiler hainlerin hâdlerini. Âlimlerdense, bir araya gelmelerini ve bu kripto yapıya karşı ilân edecekleri manifestoyu bekliyor yeni nesil. Ve onlar gibi, biz de bekliyoruz!

***

@mkulunk: İslâm; gözyaşı, menkıbe ve melankoli değil, ince hassasiyet ve kılıçtan keskin bir kararlılığı vebâl kılan dindir.