Darbe teşebbüsünün olduğu gece(15 Temmuz), bir program için Yalova’daydım. Oğlumdan gelen telefonla öğrendim bu kirli teşebbüsü. Öyle saçma gelmişti ki haber, inanamadım önce, çocuk şaka yapıyor zannettim. Öyle ya; darbe teşebbüsünde bulunmak için ortada haklı, geçerli bir neden olmalıydı. Ülke hızla ilerlerken, halk özgürlük, konfor ve refah içinde yaşarken, insanlar mutluyken, inançların gerekleri özgürce yerine getirilirken, ne tür bir gerekçe, kimleri darbeye teşebbüs ettirebilirdi ki?  Kafamdaki bu soruya cevap bulabilmek için hemen televizyonu açtım. Bunun, FETÖ’nün bir girişimi olduğunu öğrendim. Bu kez şaşırmadım. Zira, tek dertleri devleti ele geçirmek olan ve yaklaşık elli yıldan beri bunun için çalışan bir yapıya, darbe için nedene gerek yoktu. Karadenizlinin, “Bize her yer Trabzon” demesi misali, FETÖ’cüler için en ufak bir sorun dahi darbe için gerekçe olabilirdi.

Şunu düşündüm önce, “bu darbe ilk önce beni ve benim gibi milli duruşluları, vatan millet sevdalılarını, ülke adına kaygılananları, İsrail ve ABD düşmanlarını yer. Peki, ne yapmalıyım?”

İlk yaptığım iş, H.z. İbrahim’i ateşine su taşıyan karınca misali, sosyal medyadaki profilimi Tayyip Erdoğan yapıp, seçilmiş cumhurbaşkanımızın(milli iradenin) yanında ve darbe karşıtı olduğumu belli etmek olmalı diye düşündüm. Ardından yaptığım ikinci iş, beni sevenleri, takipçilerimi meydanlara çağırmak oldu. Elime bayrağı geçirdiğim gibi, koştum hemen caddelere, sokaklara, meydanlara.

Aman Allah’ım! O da ne? Ne güzel bir manzaraydı o öyle… Sanki bütün Yalova sokaklarda, caddelerde, meydanlardaydı. Her taraf tıklım tıklım, her taraf capcanlı, her taraf heyecanlı… Her marka ve modeldeki arabaların kornaları darbeyi protesto için çalıyor, ellerdeki al bayraklar, “bu memleketi size yedirmeyiz!” der gibi gururla sallanıyor, farklı siyasi partilerin gönüldaşları, “biz de varız, biz de darbe karşıtıyız.” demek için işaretler çakıyor, değişik sloganlar atıyorlardı. Sanki, darbeden çok düğün alayı gibiydi kalabalık; halkın, milli iradeye, kendi hakkına sahip çıkışının bayramı.

Öyle bir şereflendim, öyle bir heyecanlandım, kalbim, ülkemin geleceği adına öyle bir güvenle doldu ki, anlatamam. Başka bir âlemde yaşıyor gibiydim adeta.

Sadece Yalova mı? Güzel ülkemin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i… Herkes ordaydı.

Evet. O gece bir kez daha bu milletin kendi hakkına, ülkesinin geleceğine, milli iradeye, özgürlüğüne sahip çıkan ender milletlerden biri olduğunu gördüm. Bunu, bir kez daha teyit ettim.

Millet, Abdülhamit’ine, Menderes’ine, Özal’ına, Erbakan’ın sahip çıkamayışının ezikliğini yaşarken, Tayyip’ine, ülkesine, kendi iradesine sahip çıkmanın gururunu yaşıyordu meydanlarda.

Unutmadan şunu da ifade etmek gerekir ki; her görüşten, her fikirden, her siyasi partiden hemen herkes meydanlardaydı o gece ve hala da meydanlarda, “darbeye hayır!” diyor. Milli görüşçüler, Ülkücüler, Alperenler, Sosyal Demokratlar, değişik tarikatlar, cemaatler, gruplar, hiçbir yere bağlı olmayanlar… Hepsine de kendi adıma ve ülkem adına teşekkür ediyorum, minnettarım.

Devlet Bahçeli’nin devlet adamlığını gösterip, “Darbeye Hayır! Hükümetin Yanındayız!”demesiyle sokaklara dökülüp, bozkurt işareti yaparak, al bayrak sallayarak ülkeyi bir panayır yerine çeviren o ülkücü gençlere hayran kaldım.

Ülkeye, milli iradeye sahiplenmeyi sadece belli bir partiye, görüşe, zihniyete adamak, kanaatimce çok yanlış olur. Çünkü hepimiz de meydanlardaydık ve bu ülke hepimizin, hep birlikte Türkiye’yi korumak, kollamak mecburiyetimiz var.

Darbe teşebbüsünün olduğu o ilk saatlerde de dediğim gibi, darbeyi ancak milli irade, halkın gücü engelleyebilirdi, öyle de oldu. Eğer vatandaş sokaklara çıkmasaydı, tavrını milli iradeden yana koymasaydı, korksaydı, çekinseydi, bugün çok acı ve farklı bir manzara ile karşı karşıya idik. Paketlenmiş halde ABD’nin kucağına oturtulmuş, sömürülmeyi bekleyen bir toplum haline gelmiştik. Tank, tüfek, silah, uçak, araba… Elbette bir darbe için oldukça önemli bunlar. Ama daha önemlisi, vatandaşın yüreğidir, tavrıdır. Bunu bir kez daha gördük, yaşadık hep birlikte.

Bu güzelliği bizi yönetenler de daha ilk geceden gördü ve, “meydanları boşaltmayın, tehlike hala geçmedi.” diyor. Ne mutlu…

Şuna eminim ki, devlet-millet kucaklaşması yönünde yeni bir dönem başlıyor artık. Hem devlet millete, hem de millet devlete samimi, sıcak, içten yüzünü bir kez daha gösterdi. Kalpler birbirine daha çok bağlandı. Bundan sonra Türkiye’nin önünde kimse duramaz diye düşünüyorum. Ne Batı’nın ayak oyunları, ne ABD’nin komploları, ne içerdeki işbirlikçiler, ne de dışarıdan gelebilecek en ufak bir saldırı, bizi durduramaz artık. O güç, o güven içimize doldu bir kez daha.