24 Haziran seçimleri bizlere iki temel mesaj verdi. Birincisi katılımın çok yüksek olması milletimizin milli meselelere karşı durumsal farkındalığının yüksek ve demokrasi kültürünün ileri seviyede olduğunu göstermektedir. İkincisi ise Türkiye liderini seçmiştir. Yani Türkiye’nin lider sorunu yoktur. Bu çok önemlidir zira lider sorunların çözümünde kilit bir rol üstlenir. Elbette devletin siyasi ve bürokratik yapısında (teşkilat) ve değerlerin uygulamalarla kurumsallaştırılmasında (doktrin) sorunlar var. Ancak yıllardır kangren haline gelmiş bu sorunların aşılmasında lider ve bugün uygulamaya konan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden beklentiler çok büyük. Özellikle bizim gibi kaygan ve dengelerin her an değişebildiği lokasyonlarda bulunan ülkeler için hızlı karar alabilmek ve bu sayede değişimlere çabucak adapte olabilmek hayati önemde bir durumdur. Milletimize Hayırlı Olsun.
Önümüzdeki yeni dönemde Türkiye’nin çözmesi gereken iki önemli sorunu var. Birincisi terör, ikincisi de ekonomi. Özellikle İdlib-Kandil arasındaki hatta bugüne kadar yapılan operasyonlarla istikrarlaştırılan alanların sağladığı politik ve sosyolojik meşruiyet, zaten yurt içinde bitme noktasına gelmiş olan terörün sınırlarımız ötesinde de çözülmeye başlamasında çok önemli bir etki oluşturdu. Özellikle ABD’nin bütün dünyaya karşı girişmiş olduğu mücadele ve 15 Temmuz sonrası Ortadoğu’da İran’ı önceleyen tehdit uygulamaları, ABD’nin Türkiye’ye karşı sınırlı da olsa paradigma değişimine gitmesine yol açmıştır. Rusya’yla kurulan ilişkilerin stratejik ortaklığa dönüşme yönünde gelişmeye başlaması da tabii ki bu durumu hızlandıran bir durum meydana getirmiştir. Ancak burada bir parantez açıp İran’a özel olarak değinmekte fayda var. İran’da surlar durulmuyor ve her geçen gün daha da ısınıyor. Yönetimin bu kötü süreci durdurabilme kapasitesi oldukça sınırlı görünüyor. Dışardan da İran’ı sıkıştıracak hamleler yapılmaya devam ediliyor. Hürmüz Boğazından İran’a ait petrol sevkiyatına yönelik kısıtlamalar getirileceğinin ABD ve müttefikleri tarafından ifade edilmesi, geçtiğimiz cumartesi günü İran’ın savaş ekonomisine geçtiğini açıklaması, Golan Tepelerine İsrail’in asker yığması ve İran’ın Suriye’deki askeri gücünü geri çekmeyeceğini açıklaması vb. gelişmeler bölgede birkaç cepheli konvansiyonel risklerin arttığını gösteriyor. Türkiye İran’daki gelişmeleri yakinen takip etmeli ve kendisini etkileyebilecek olası durumlara karşı hazırlıklı olmalıdır. Ayrıca şuan başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin ve Rusya’nın PYD’yi öteleyen veTürkiye’yi önceleyen paradigma değişiminin oluşturduğu ivmeyi iyi kullanmalı, sınırlarımız ötesinde belirli bir mesafedeki bölgeyi istikrarlaştırıcı adımlar atmaya devam etmelidir.
Ve tabii ki Akdeniz. Doğu Akdeniz’deki enerji alanları üzerindeki güç mücadelesi bütün hızıyla devam ediyor. Her gün yeni bir tatbikat, yeni bir askeri manevra bu alanda icra ediliyor. Yani dünya devletleri askeri güçlerini bir gövde gösterisi aracı olarak kullanma çabası içerisinde. Ancak Türkiye bu ortamda S-400’leri de kullanarak askeri bir denge sağlamış durumda. Tek ihtiyaç olan konu Milli ve Muktedir İktidardı ki 24 Haziran’dan sonra artık o da sağlandı. Ancak Doğu Akdeniz’de de sular ısınmış durumda. Dolayısıyla çok cepheli ve çok yönlü izlemeler yapılmalı ve kapsamlı stratejiler geliştirilmelidir.
Bu arada FETÖ’yü unutmamak lazım. 24 Haziran seçimlerinden büyük ümitler bekleyen FETÖ teröristleri, hayal kırıklığına uğrayınca bir bölümü 25 Haziran sabahı itirafçı olmak için sıraya girdi. Ancak cıva gibi her kabın şeklini alabilen bu şeytani yapı aparatları, bir taraftan itirafçı olmak için sıraya girerlerken diğer yandan da ceza evindeki üst düzey abilerini kurtarmak için var güçleriyle uğraşıyorlar. Örneğin İzmir’de 2012 yılında 356 asker hakkında açılan davayı yürüten mahkeme başkanı 9 Nisan 2018 tarihinde sessiz sedasız salıverildi. Aynı şekilde Yunanistan’a kaçarken yakalanan aynı davanın savcısı Zafer Kılınç, askerlere karşı kumpas davasında sanık bile değil, sadece “tanık”. En az Adil Öksüz kadar kripto değeri olduğu düşünülen bu şahsın açılan karşı davada sanık bile yapılmaması, kumpas mahkemesinin başkanının sessiz sedasız salıverilmesi oldukça düşündürücü. Tabii ki hukuka saygımız var ve FETÖ ile mücadele hukuk içerisinde hız kesmeden devam etmeli, mutlaka bu şeytani kanser ülkemizden sökülüp atılmalıdır. İç ve dış mihraklar etkisizleştirildikçe daha büyük ve daha güçlü bir Türkiye göreceğiz.