Seçim kanunu seçimlerden sonra çıkmadı bildiğimiz kadarıyla… Bir belediye başkanının nasıl seçileceği, bir sürecin nasıl işleyeceği ve neticeleneceği her aday tarafından iyi bilinmesi gerekmez mi? Zira bir insan girdiği yarışın koşullarını bilmeden nasıl hareket edebilir?

Bu hakikatten yola çıktığımızda pekâlâ sizde, YSK son sözünü söylemeden “gelin-güvey” olduğunuzu iyi biliyordunuz. Şimdi bunun suçu neden YSK’nın olsun ki? Üstelik de YSK’nın İl Seçim Kurulu’na; “Olağanüstü İtiraz ile ilgili süreç devam ediyor mazbatanın verilmemesi daha uygundur” tavsiyesine rağmen mazbata verilmişken…

Bir “oldu-bitti” ile mazbata alırken ya da “Bizim verilerimize göre İmamoğlu önde” derken, YSK en güvenilir kurumunuz değil miydi? O ne derse öyle olmayacak mıydı? Şimdi mi “çete” oldu? Bu neyin çarkı böyle?

Evet, YSK 31 Mart akşamı, “İmamoğlu bizim verilerimize göre şu an önde” dedi ama sonrasında “Süreç bitti kazandı” demedi. Kanun gayet açık bir şekilde “Mazbatanın verilmesi seçimin kazanıldığı anlamına gelmez” diyor… O halde kim ve neyin mağdurudur?

Artık bırakın bu edebiyatı… Biz yaklaşık 38 gündür oynadığınız tiyatronun sonucunun “mağduriyet” acındırmasıyla biteceğini de çok iyi biliyorduk zaten… Öngörülmüşü oynamak ise ayrı bir komedidir…

“Hak” edilen bir şey alınmışsa eğer, o hakkı hepimiz savunalım. Fakat öyle yapmayıp çalınanlara, kanunsuzluklara bir cümle bile etmeyeceksin, bu sebeple asıl mağdur olan adayı görmeyeceksin ama yine de “mağdurum” diyeceksin…

YSK açık bir şekilde ihlal edilen seçim kanunu dolayısıyla “iptal ve yenileme” kararı verince mi 24 Haziran Genel Seçimleri ve 31 Mart Yerel Seçimlerinde olduğunu iddia ettiğiniz “Tam Hukuksuzluk” aklınıza geldi… Birileri, “Organize bir hırsızlık var” derken siz, “Atı alan Üsküdar’ı geçti”  edasıyla şenlikler, mitingler düzenlemiyor muydunuz?

Kendinizin dahi inanmadığı bir sahte sarhoşluğun içerisinde unuttuklarınız şimdi mi aklınıza geldi? “İnanmadığınız” diyorum çünkü çok açık bir biçimde davranış biçiminizden bunu görebiliyorum… CHP kanadının bugün ki iftiralarını, kopyaladıklarını iddia ettikleri verilere dayandıracaklarını, “Neden ilk hedef veri tabanı?” 22 Nisan ve “Devleti kopyalamak…” 29 Nisan başlıklı yazılarımda önceden ifade ettim… Merak edenler tekrar okuyabilirler…

31 Mart sonrasında İmamoğlu tarafından sergilenen her tavır, olası bir iptalin mağdurunu ve sonrasında da bir mağdurdan “kahraman” çıkarmayı önceliyordu… Bu kısa zamanda ne kadar çok show yapılırsa mağduriyetin boyutu da o denli etkileyici olurdu çünkü… PR’cıları iyi bir tiyatro ürettiklerini düşünüyorlar sanırım; fakat kaçırdıkları bir şey var ki o da milletin feraseti ve tiyatroculara karşı tecrübesidir…

Çok vasat bir düşünceyle bile hareket ettiğinizde, emin olduğunuz bir sonuç ortadaysa yangından mal kaçır gibi sonunda mahcup olacağınız mitingler, kutlamalar vs. yapmazsınız. Nasıl olsa önünüzde beş yılınız var ve YSK son sözünü söylediğinde bunlar için zaten daha sağlıklı ve bol bir zamanınız olacaktı…

İşte bütün bunların yaşandığı bir süreçte Cumhur İttifakına, Ak Parti’ye ve ona oy veren seçmene düşen en büyük sorumluluk, muhalefetin sloganik, boş çıkışlarını hakikate galip getirmemektir… Hakikat bellidir. O da CHP’nin tarihsel zihniyetidir. Ve orada değişen bir şeyin olmadığı da ortadadır…

23 yıl Tek-Parti iktidarıyla sonrasında da vesayet odaklarıyla bu milleti mağdur etmişlerin, hak hukuk demeden hayatları karartmışların, hak etmedikleri bir zeminden mağduriyet üretmeleri trajikomiktir, en hafif yanıyla…

Yapılan şey insanları laf kalabalığının içine çekerek hakikatlerden koparmaktır. Fakat bilmeleri gerekeni de hatırlatmakta yarar var. Hiçbir laf kalabalığı CHP’nin tarihini ve zihniyetini örtemez…

Kaldı ki 31 Mart öncesi herkese gülücük saçanların gerçek yüzleri de deşifre olmuştur… Ne söylerlerse söylesinler hakikat: İşten çıkarılan, sendika değiştirmesi için mobing uygulanan işçilerdir. Çalınan verilerdir. Musakka-antrkot tiyatrosudur. Demirtaş’a duyulan minnettir. 15 Temmuz şehitlerimize çok görülen “rahmet”tir. Kınanamayan FETÖ’dür. FETÖ’ye ait sloganlardır. Hukuka saygısızlık, şantaj ve tehdittir. İradesi çalınan binlerce seçmendir… Bunlardan âlâ kul hakkı da yoktur…

31 Mart Turnusolu’nun da ortaya çıkardığı başka bir hakikat ise bütün Türkiye düşmanlarının bir kez daha aynı hedefte birleşmesidir: Batı’nın kindarları ve onların maşası FETÖ ve PKK/PYD olmak üzere…

Bu toplum asla yalanın, tiyatronun, sahte gülücüklerin arkasına saklanmış gizli niyet ve projelerin doğruya galip geldiği bir “hakikat çürümesi”ne izin vermeyecek…

 “Ramazanın Sonu Bayram” inşa’Allah hem de çifte bayram…