251 şehid verdiğimiz 15 Temmuz zaferimizin üzerinden tam üç yıl geçti. FETÖ’cü üniformalı teröristler 13 çocuğun annesini, 365’inin de babasını katletti. 15 Temmuz şehidlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

O gece meydanlara koşan her birimiz ne canımızı ne de ailemizi düşündük. Tek bir derdimiz vardı hür irademizle ayakta tuttuğumuz toprağımıza gavurun kirli eli değmesin, varsın olan bizlere olsun.

Komutanından FETÖ’cü General Semih Terzi’yi “vur” emrini alan Ömer Halisdemir bütün dünyevi makamları ayaklarının altına alarak başı dik bir şekilde şehadete yürüdü.

28 Şubat sürecinde çocuk yaşta haksız yere hapishaneye konulan, idamla yargılanan, 10 yıla yakın hapishanede tutulan Halil Kantarcı o gece arbecilerin karşısına dağ gibi dikildi. “Haksız yere hapishanelerde gençliğimi çürüten devletin başına ne gelirse gelsin” demedi, Allah için gözünü kırpmadan canını kurban etti.

Başkan Erdoğan’ın en yakınında bulunan Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip kalabalıkların en önünde ölümsüzlüğe el-ele yürüdüler.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın ağabeyi Prof. Dr. İlhan VarankArkadaşlar biz de korkarsak herkes korkar. Ben dışarı çıkacağım” diyerek gözünü kırpmadan mermilerin üzerine yürüdü.

Arzularının peşinde heba olanlar

251 şehidimizin hiçbiri Allah’ın rızası ve mükafatından başka bir şey gözetmediler. Bir canları vardı onu da tarihin az tanıklık ettiği izzet, şeref ve cesaretle Rablerine sundular. Baştan beri “senaryo”, “kontrollü darbe” diyen hainler tamam da, koltukları ve sıfatları ellerinden alınan “bizim” dediklerimizin bugün Erdoğan ile kişisel hesaplarını 15 Temmuz üzerinden görmelerini, itibarsızlaştırmalarını anlamak mümkün değil.

Her on yılda bir milletin iradesine kast eden darbelere nokta koyan 15 Temmuz zaferini Erdoğan ile olan derdinize alet etmeniz sizleri hiç olmadığı kadar küçültüyor. “Erdoğan bizleri değil neden başkalarını makamlara, mevkilere yükseltti” vasatlığına meze edeceğiniz bir bahis değil 15 Temmuz.

Yukarıda andığımız şehitlerimizin hiçbiri Erdoğan’ın gözüne girmek, dünyevi makamlara boğulmak için meydanlara akın etmediler. Bilakis her türlü nefsani istekleri ayaklarının altında çiğneyerek cennete uçtular. En azından onların aziz ruhaniyetleri karşısında edebinizle susun, derdinizi başka mecralar üzerinden görün.

15 Temmuz’dan bize kalan

Askeri vesayeti paçavraya dönüştüren 15 Temmuz zaferini itibarsızlaştırmamalı bilakis bu iradeyi daha da güçlendirmeli, kalıcı hale getirmeliyiz. Mevki, makam, şöhret, para sevdalılarını değil, vatanı namusu bilen, Allah haricinde rıza gözetmeyen liyakat sahibi dava erlerini öne çıkarmalıyız. Şehidlerin aziz kanlarıyla ayakta tuttukları bu toprakları küçük insanların arzularına meze etmemeliyiz. Teri, kanı, canıyla bu davayı ayakta tutan insanların taleplerini artık görmeli, kendimize çeki-düzen vermeliyiz. Zira düşman durmayacak. Topyekün kuşatma altına aldıkları ülkemize daha sert saldıracaklar. S 400’lerin alımını 15 Temmuz’a denk getirerek darbenin sahibi ABD’ye net cevabımızı verdik. Bu tedbirden daha hayati olan husus ise içimizde kangrenleşmeye yüz tutan yaralarımıza daha geç olmadan neşter atmaktır. Zira dışarıdan gelen her darbe bizi daha da güçlendirirken içeriden başlayan çürüme ise her geçen gün bizi sona yaklaştırıyor.