Belki Talan Ekrem de yazmış olabilirim, emin değilim. Yahut Balon Ekrem… Beni savunma gereği duyan herkes kafasından bir şey uydurabilir gerçi, kabulüm.

Bu açıklamayı yazı yayınlandıktan dört gün sonra değil de şimdi yapmak istedim ayrıca. Kafanızda soru işareti kalsın istemem çünkü. Ben yalan, talan veya balon yazsam da belli ki apaçık “lan” okunuyor oradan. Yarısı çıkmamış. Sorgulamak hakkınız. Soru sordunuz diye de bağırıp çağıracak, hakaret edecek, tokat atacak değilim size…

Her neyse…

Gündelik siyasetin boğuculuğundan uzaklaşıp, eski bir tanıdığımı anlatmak istedim sadece…

Nam-ı diğer Yalan Ekrem…

Çok severlerdi Ekrem’i. Çabuk parlardı ama olsun, alttan alırsanız pamuğa dönüşüverirdi. Sempatik bir kabadayılığı vardı. Nasıl desem, bir nevi tatlı su kabadayılığı…

Yalan söylemeye zaafı vardı bir de. Biraz da boş konuşurdu. Tutamayacağı sözler vermekten büyük keyif alırdı. Üç beş yancıyla gezer, atar babam atardı. Ufak da atmıyordu ki civcivler yesin. Fakat herkes ona inanmak zorundaydı… Birisi bir yalanını yakalasa hemen bozuluverir, üzülürdü. Sonra bir anda hırçınlaşır, yalanını yakalayanı cahillikle suçlardı. Yine de kıyamazdık Ekrem’e. İşi makaraya vururduk. Diğer arkadaşlarla bir dakika içinde kaç yalan söylediğini münakaşa ettiğimiz olurdu eğlencesine.

Müslümanın yanında Müslüman, dinsizin yanında dinsiz geçinirdi. Şimdilerde FETÖ’nün oyuncağı olan bir cemaatin rahlesinden geçmiş küçükken. Doğru mu bilmem, öyle duyardık. Sanırım o yüzden idmanlıydı. Söğüşleyeceği dindarların yanında namaz kılar, hemen her fırsatta tilavet gösterileri yapardı çevresindekileri etkilemek için. Fakat baktı ki seküler arkadaşları ona hafiften darılıyor; hemen laiklik dişlerini gösterme başlardı…

Herkesi kucaklardı Ekrem. Onunla siyaset konuşurken sevgi pıtırcığı oluverir, dünyaya barış getireceğinizi zannederdiniz. İnsanları birleştirici çizgileri vardı. Selahattin Demirtaş’ın çizgisini beğenirdi mesela. İnsanları öyle uyuştururdu ki, “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” naraları atan kravatlı bir teröristi bile savunmaya başlardı çevremizdekiler. Irkçısı da, sözde dindarı da, Atatürkçüsü de bayılırdı ona. Şeytan tüyü vardı.

Enteresan ilişkileri vardı Ekrem’in. Kirli ilişkileri… Makine gibi yalan söylemesine, dengesiz bir kişiliği olmasına rağmen; insanlar nasıl ondan vazgeçemiyor diye düşünüp dururduk. Ne bileyim, sağda solda onun balonunu şişiren sırlı tipler vardı herhalde…

Ne işle uğraşıyor derseniz söyleyeyim; müteahhitti. Ortak olduğu sürüyle şirket vardı ama ketumdu bu hususta. Malıyla mülküyle övünmeyi sevmezdi. Kendi mahallesine çokça beton eser kazandırmıştı bildiğimiz kadarıyla. Bu yönüyle sanatkâr bir kişiliği de vardı. Sürekli çiçek, böcek duyarları kasarken; diğer yandan “reklamsız’’ inşaatlarına devam ederdi. Cömertti de. Amerikan köpekliğini hizmet diye yutturup vatandaşa silah doğrultan kanlı cemaatlere para yardımını esirgemezdi…

Anlayacağınız, ilginç bir arkadaştı Ekrem. Şimdi görüşmüyoruz. Hatırıma düştü, sizinle paylaşmak istedim.

Lan Ekrem, ne adamsın…