23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçimlerinde iki aday yarışıyor malumunuz olduğu üzere.

Adaylardan biri; duruşuyla, gülüşüyle, konuşmasıyla, susmasıyla, istihzasıyla, kibriyle “Ben projeyim!..” diye bas bas bağırıyor!..

Diğeri ise samimiyetiyle, olduğu gibi görünmesiyle, esprileriyle, nüktedanlığıyla insana güven veriyor. Ülke için yaptıkları zaten ortada; İstanbul için açıkladığı projelerle, yapmayı vaat ettikleriyle, yapacağı hizmetlerle konuşuyor!..

Biri, “Her şey güzel olacak.” diyor, nasıl güzel olacağına dair dişe dokunur ne bir proje ne bir gelecek perspektifi ne bir umut vaat ediyor.

Diğeri, “Her şey daha güzel olacak.” diyerek İstanbul için bugüne kadar yapılan güzel şeylerin çok daha ötesinde iyilikler, güzellikler vaat ediyor ve her şeyin nasıl güzel olacağını somut bir şekilde ortaya koyuyor.

Biri, kendine ezberletilen sözleri sürekli tekrarlayarak Süleyman Demirel’den sonra pek göremediğimiz demagoji sanatının en güzel örneklerini sergiliyor, öfkesini kontrol edebildiği zamanlarda lafebeliğini çok güzel başarıyor. Sevgi pıtırcığı, nezaket timsali rolleriyle muhataplarına çok rahat iftira atıyor ve söylediklerinin yalan, iftira, hakaret olduğunu ispat ettiklerinde ise yapmış olduğu algı operasyonunu kâr sayıp özür dileme erdemini bile göstermiyor.

Diğeri, özünde nazik olan ve kimseyi kırmamayı kendine şiar edinmiş; sevgi pıtırcığı gibi görünmeden çevresine sevgi yayan, seven ve sevilen biri…

Biri; kendinde ve gelmiş olduğu gelenekte olmayan hatta düşmanı olduğu değerleri tepe tepe kullanarak şirin görünmeye çalışıyor. Akşamları vatandaşlarla 60-70 iftar(!) edip sabah lideriyle çaylı toplantı yapabiliyor. Desteği millî olanlardan ziyade yabancılardan ve bizden olup da bize yabancılaşanlardan alıyor. “Bana başkanım diyeceksiniz, başkanım demezseniz benimle muhatap olmazsınız.” diyor ve makamıyla, mevkiiyle, kendine göstermiş oldukları ilgiyle muhataplarını sindirmeye, ezmeye, kendi çizgisine çekmeye çalışıyor. Sanki tüm makamlar, mevkiiler kendinin; herkes kendine maraba, kendi herkesin sahibi gibi bir hâller… Alçak gönüllülük maskesi altında farklı düşünen herkesi yok etmeye yönelik bir kibir ve enaniyet… Zorla sevgi ve saygı görmek istiyor.

Diğeri ise ne geldiği yeri ne kim olduğunu unutuyor, kendine “Topal Dursun’un Oğlu” olarak hitap edilmesini istiyor. Sanki bakanlık, başbakanlık, meclis başkanlığı yapan; ülkeye özellikle ulaşım, haberleşme alanında çağ atlatan projeleri hayata geçiren kendi değilmiş gibi bir hâller, alçakgönüllülük… Saygın bir kişilik ve herkesten sevgi ve saygı görüyor.

Biri; hiçbir proje ortaya koymayan, kendine biçilen rolleri oynayan, bunu yaparken de artık yüzündeki maskeyi sık sık düşüren, boyaları akan, kendisi proje olan biri…

Diğeri; ortaya koyduğu projelerle var olan, gerçekleştirmeyi vaat ettiği projelerle fark oluşturan, yapan ama yaptıkları bile yeterince anlatılamayan bir proje adamı…

Kendisi proje olan adamı mı, projesi olan adamı mı tercih eder vatanını, milletini düşünen ve seven insan? Tercih sizin!..