Kürt annelerinin asil şahlanışlarını seyrediyoruz birkaç zamandır. Türkiye, evlatlarının kaçırılıp azılı birer haine dönüştürülmesine tahammülü kalmayan kadınların şanlı başkaldırışlarına şahit oluyor…

Öz vatanına, öz halkına düşmanlaştırılıyor çocuklar. Dağlarda leş kokulu teröristlerin hedonist fantezilerine köle ediliyorlar. Ellerine silahlar, bombalar tutuşturulup caniliğe zorlanıyor gencecik fidanlar. İhanetle kirletiliyor kalpleri ve onursuz ölümlere sürülüyorlar…

Fakat artık hesap soruyor acılı anneler. Büyük bir galeyanla, emperyalist kusmuğu işgalci davalara kin tükürüyorlar…

Çığ gibi büyütmeliyiz bu direnişi! Doğu’da hakikati çığlıklaştıran şerefli annelerin savaşını, Türkiye çapında uyanış gedikleri açarak zihnimizde cepheleştirmeliyiz. Saflarımızı keskinleştirmeliyiz korkmadan. Teröriste terörist demekten, teröristle kutuplaşmaktan çekinmemeliyiz.

Her fırsatta, tekrar tekrar söylemek zorunda hissediyorum:

Benim için HDP, terörist bir teşkilattır. Açık ve net. HDP’yi, şahsî algılarıma barış ve kardeşlik temelli siyasal bir oluşum, legal bir örgütlenme biçimi gibi pazarlayan tüm demokrasi dayatmalarını reddediyorum. HDP, PKK’nın TBMM’deki eli, dili ve beynidir benim idrakimde… Terörü hukuka sığındıran kurumsallaşmış bir bürokrasi kalpazanlığıdır. Bununla birlikte, bütün ilke ve fiilleriyle CHP yapısını ötekileştiriyorum. Kemalist söylemlerle PKK’nın terör eylemlerini meşrulaştıran CHP ideolojisine sapına kadar düşmanlık besliyorum. İstanbul’da yaşıyorum. Ve lokal bir reaksiyon biçimi olarak, geniş kitlelerin iradesiyle İstanbul’un başına geçirilmiş çok başlı CHP figürlerine saygı duymuyorum. İstanbul’da sosyal hayatın CHP, FETÖ ve HDPKK ortak hareketiyle yönetilmesine şiddetle karşı çıkıyorum. Bu durumdan son derece rahatsızım ve bir Türkiyeli olarak bu durumu, bu durumun faillerini hiçbir surette kucaklamıyorum. Belli sabitelerim ve mukaddeslerim var. Düşünce hayatımı, topyekûn haysiyet sınırlarımı tayin eden bu üstün kıymetlere göre şekillendiriyorum…

Ben, zihnimizde sıklaştırmamız gereken büyük Türkiye cephesi için, en azından fikir ve duruş bazında vazifemi yaptığımı düşünüyorum.

Bin yıllık bir savaşta taraf sahibiyim. Beni tarafsızlığa mecbur edecek yahut karşı tarafa meylettirecek her cins dalavereye mesafeliyim. Çizgilerim var ve bu çizgiler teröristlerin, Türkiye hasımlarının, mandater kliklerin kanlı ideolojileriyle arama kalın bir set çekiyor.

Fert ölçeğinde kendi vicdanıma zincirlediğim bu çizgilerin, ütopik bir hayal bile olsa Türkiye’nin her karışına uzanmasını arzu ediyorum.

Ben yazıyorum.

Hırsımı, hiç olmazsa yazarak bulaştırmaya çalışıyorum.

Ve bugün kelimelerimi, katil ihanetlerin bütün hissedarlarına, ciğeri yakılmış bir annenin teröriste kepenk kapattıran yakıcı haykırışlarıyla çarpmak istiyorum:

Diyarbakır’da genç bırakmadınız, genç! Ya cezaevinde ya toprağın altında! Başlarım sizin Kürdistan davanıza da! Şerefsizler! Senin çocuğun dağa gitse, kıyameti kopartırsın! Senin oğlun hangi özel okulda okuyor? Sen bunu desene! Fakir fukaranın çocuğu dağlarda, bunlar koltuklarda! Şerefsiz! Alıştınız insanları dağa göndermeye! Namussuz! Vermiyorum! Size verecek çocuğumuz yok! Gönderin!