Türk solu denen bir gerçek var…

Genel kültürü fazla olmayan kronik bir solcuysanız salt biçimde “emekçinin yanında”sınızdır. Eğer az biraz okumuş etmişseniz, durum hafiften süslenir, “Proletarya-Burjuvazi” edebiyatına döner.

Lâkin Türkiye’de solcu olmak için;

Diyalektik materyalizmi yalayıp yutmanız…

Friedrich Engels’in Karl Marx üzerindeki etkilerini bilmeniz…

Burjuvazi-Proletarya arasındaki antagonist çelişki hakkında analitik değerlendirmeler yapacak kıvamda olmanız…

Hegel felsefesini idrak edip objektif bir şekilde eleştirebilmeniz…

Meta fetişizmi üzerinden yabancılaşma kavramına yabancı kalmamanız…

Ekonomi politiğine oldukça aşina olmanız…

Yahut Finans-Kapital’in üçkâğıtlarını görüp mali oligarşi ile mücadele etmeniz…

Bunların hiçbiri gerekmez.   

Türkiye’de solcu olmak, hele ki popüler solcu olabilmek için kendinizi M. Kemal’in askeri olarak ilan edip her koşulda laiklik propagandası yapmanız yeterlidir. Başucu kitabınız da  -hiç okumadığınız, okusanız da anlamadığınız- “Nutuk” oldu mu tamamdır. Sürekli olarak, insanları cehaletle suçlamayı da alışkanlık edinirseniz mükemmel bir Türk solcusu oldunuz demektir.

Onca emeğinizin sonucunda, ülkedeki ideolojik perspektif, yeni bir “her şeyi bilen” kazanmıştır. Bizlere de tebrik etmek düşer.

Türk standartlarında yetişmiş, siyasi profili emekten ve emekçiden bahsetmekle sınırlı olan yerli bir solcu; aklını kullanmama konusunda çok çalışıp muazzam bir emek harcayarak aşağıdaki makamları işgal edebilir…

Mesela…

Amerikan büyükelçisinin, PKK destekçisi onlarca belediyeye kayyım atanması hakkındaki hadsiz açıklamalarını ve Artvin’de sivil araçla bölge bölge gezip provokatif klikleşmeler tezgâhlamasını, “Bakın, Amerika’da Türkiye’deki antidemokratik ortamdan endişeli” şeklinde yorumlayarak küflenmiş bir gazetede köşe sahibi…

Ya da Türk askerinin Cerablus Harekâtı için gönülsüz olduğunu belirtip, silahlı kuvvetleri İsrail askerlerine; operasyon bölgesindeki teröristleri de Filistinliler’e benzetme cüretini göstererek; sözüm ona bir halk fırkasında genel başkan yardımcısı olunabilir…

O yükümlülük fazla gelir deniyorsa da telaşa gerek yok…

15 Temmuz destanı hakkında konuşurken, Yenikapı ruhuna sahte damgası vurup, tekbirler eşliğinde tankların altında sürüklenenleri; ATM ve benzin kuyruklarında sürünenlerle karıştırarak yine aynı siyasi fırkanın basın sözcüsü olunabilir. Bu da mümkündür.

Fakat yerli solcumuzun gözü yükseklerde ise, kendisini bir tık daha zorlayıp, îzan kapasitesini biraz daha daraltması gerekir.

Vatana ihanetten içeri tıkılan envai çeşit insanı muhaliflik kılıfıyla melaike ilan ederse…

FETÖ darbe girişiminin siyasi ayağının bir türlü ortaya çıkmadığını iddia edip, bunun için çalışma ekipleri oluşturduğunu anlatacak kadar espri kabiliyetini geliştirirse…

Son olarak, zorla da olsa ülkenin kılcal damarlarına işlemiş zehirli bir örgütlemeyi kabul ettiği halde, “15 Temmuz bahanesiyle 17/25 Aralık sürecinin üstünü kapatıyorlar” cümlesini kurabilecek bir siyasi dehaya sahip olursa…

Kim bilir, belki de sözde halkçı bir partinin genel başkanı bile olabilir.

Dediğim gibi; Türkiye’de solcu olmak, emekçi geçinmek kolay.

İşin sırrı, emek sarf edip kafayı kuma gömmekte(!)