İngiliz politika tüccarlarının Körfez topraklarındaki kabile reislerini satın alarak kurduğu, (görünürde) Amerikan güdümlü yeni yetme devletler; Yahudi ağzı kullanarak bir takım laf ebegümeciliğine soyunuyorlar. Katar’ı (ve İsrail sözcülüğünde Türkiye’yi) Pers mâşukluğuyla ve terör örgütlerine yataklık etme fantezisiyle suçluyorlar.

Meâlen, efendilerinin bam teline basılınca feryat bunlardan çıkıyor…

Sonra ver elini siyasî ambargo…

Kaset zıpçıktısı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li arkadaşları ne mırıldanıyorlar peki?

İşkembeden nağmeler…

AKP hükümeti, bu krizle ilgili acil olarak bir vizyon ortaya koymalı ve bu doğrultuda adımlar atmalıymış. Batı ve Batı’nın Doğu şemailindeki uzuvlarının terör örgütü olarak lanse ettikleri Müslüman Kardeşler’e verdiği desteği kesmeliymiş. Hatta bu siyasal vizyon eksenine, sağda solda ‘’Rabia’’ işareti çekmeyi bırakarak giriş yapmalıymış…

Bak sen!

Mecliste ve sosyal medyada, bir orkestra halinde aynı iğrençliği kusuyorlar… Muazzam bir vizyonsuzlukla, Türkiye üzerine kurgulanan küresel zorbalıkların, demokrasi adı altında yıkılmaz bekçisi olma misyonunu sürdürmeye devam ediyorlar…

Terörizmin salıncağında keyifle sallanıp önüne gelene tekmeyi savuranlar, terörizm salıncağının bağlı olduğu yaşlı dalı kökünden koparmak isteyenleri, bu kan rengi salıncağı yapan el işçisinin yevmiyesini vermekle suçluyorlar…

Gündemde hangi terör örgütü varsa, Türkiye hükümetini o terör örgütünün hasıraltı destekçisi ilan ediyorlar. Bazen de işte böyle ileri gidip, daha kıdemli küresel iblislerin kölesi olan Esed şeytanının, işlediği toplu cinayetlere kurban giden masum insanları terörist olmakla suçlayabiliyorlar…

İhvancılık mevzuu hakkında da -üzerime vazife bildiğim- küçük bir not düşmek istiyorum. İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ekolü, itikadî bağlamda eleştirilebilir. Eleştirilmesi de gerekir. Çünkü birçok yönden Ehl-i Sünnet’le bağdaşmayan bir iskelete sahiptir. Burada tek tek belirtmeye hacet yok. Zira bu mesele, samimi Müslüman/ulema ahalisi tarafından ilmî açıdan ve “iç bünyemizde’’ ele alınmalıdır. Neticede amaç yine Müslüman kardeşlerimize hayrımızın dokunmasıdır.

Lâkin, itikadî bahislerden uzak, bir asırdan fazladır bu milletin mukaddesatını çiğnemeye ant içmiş ve bu yolda ‘’gerekli tüm adımları atmış’’ bir kesimin; Müslüman Kardeşler’e silahlı terör örgütü damgasını vurması da abesle iştigaldir. Haddine değildir! Art niyettir! Hele ki Türkiye’yi böyle serseri bir fikrin baş aktörü haline getirmek çok daha ayrı bir serseriliktir.

PKK’nın, DHKP/C’nin, MLKP’nin çatışmalarda gebermiş leşlerine, FETÖ’nün sivil halkı kurşuna dizmiş askerlerine sahip çıkan vekillere başkanlık eden birisinin, düzenli olarak, bir türlü koltuğuna oturamadığı hükümeti terör muhafızlığıyla yaftalaması; çirkefliğin en üst düzey boyutudur.

Bu irin dolu, hastalıklı muhalefet zihniyetinden kurtulamadığımız müddetçe, beynelmilel politikada çakallarla verdiğimiz her mücadelede derin yaralar almaya devam edeceğiz.

Zaten istedikleri de bu.

Kemalcilik, laiklik, demokratiklik, çağdaşlık, özgürlük oyunları filan hikâye…