Türkiye’nin iki önemli sorunu var. Birincisi terör, ikincisi ekonomi. Aslında bugüne kadar terör olmasaydı çok yönlü ekonomik dinamiklerimiz de şu ana kadar gayet iyi olabilirdi. Son 40 yılda PKK terörünün bu ülkeye ekonomik maliyetinin bir buçuk trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla terör olmasaydı sadece ekonomi değil, sosyal kalkınma, teknolojik seviye, demokrasi kültürü, sanayi, alt yapı, sanat, spor, estetik ve bunlara benzer bizleri ileri götürecek pek çok yaşamsal olgular çok daha yüksek seviyede olabilirdi. Bu nedenle Türkiye’deki terör hadisesine özet ama gerçekçi bir şekilde tekrar odaklanmamız gerekir.

Bugün PKK ve FETÖ olmak üzere başlıca mücadele ettiğimiz iki ana terör örgütü var. PYD, PKK’nın bir türevi olduğu için onu ayrıca saymadım. Bunların amaçları aynı ve her birinin Türkiye’de yerleşik olabilmek için uğraş verdiği çok uzun geçmişleri var. Bunlar kısa sürede içimize gelip yerleşmediler. Birden ortaya çıkmadılar. Bizim yaştakilerin neredeyse dedelerimizin olgunluk, babalarımızın ise gençlik dönemlerine denk gelen süreler önce, bu hainlik tohumları özgürlük, hürriyet, adalet gibi insani kavramlar kullanılarak ve maniple edilerek sinsice sokuldu ülkemize. Geliştirildi ve büyütüldü kullanılacakları zamana kadar. İşin teknik açıdan belki de en ilginç yönü neredeyse dedelerimizin olgunluk dönemlerine denk gelen zamanlardan beri bu sinsi, hain şer sürüleri sürekli dışarıdan desteklenmekte, asla yalnız bırakılmamaktadır. Her türlü kriz ve operasyondan sessiz sedasız hiç zarar görmeden kurtulabildiler. Bakınız buna iki örnek vereyim. 12 Eylül 1980 darbesi olmadan yaklaşık üç ay önce Türkiye’de askeri darbe olacağı bilgisi terörist başına verilerek Haziran 1980’de PKK’nın Suriye’ye geçmesi sağlandı. 1980 askeri darbe döneminde bütün örgütler ortadan kaldırılırken PKK daha da güçlendirildi. Aynı şeyi FETÖ’de de görüyoruz. 27 Mayıs 1960 darbesi, 1971 Muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat süreci vs. hepsinden FETÖ bırakın zarar görmeyi daha da güçlenerek çıkmıştır. Yani Türkiye’deki terörün kaynağı dışarıdadır. Ve çok uzun süreli olarak planlanmakta, çok uzun süreli olarak desteklenmekte ve beslenmektedir. Ve maalesef bunların yurt içinde iş birlikçi yerli uşakları da bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye aslında PKK ve FETÖ terör örgütleri özelinde küresel emperyal güçlerle varlık mücadelesi, hayatta ve ayakta kalabilme kavgası vermektedir. Bu nedenle Türkiye’nin terörle mücadelesi emperyalist güçlere karşı denge ve üstünlük sağlanıncaya kadar devam edecektir. Bu süreci doğru okumak lazım. Yoksa Türkiye’de hiçbir insanımızın hiçbir kimseyle etnik, dini veya mezhepsel hiçbir sorunu yoktur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasal güvenceye dayanan eşit vatandaşlık ilkesine göre kurulmuştur.

Hal böyle olunca PKK ve FETÖ’yle mücadelenin bu günlerle ve bu kadarla sınırlı kalmaması gerektiğini bilmeliyiz. Ayrıca PKK ve FETÖ’yü var eden derin emperyalist güçlerin şu an yaşadıkları kötü durumdan onları kurtaracak plan ve hamleleri olduğunu da çok iyi bilmemiz lazım. İronik olarak söylüyorum neredeyse dedelerimizin döneminden kalan bu hain emperyal mirası artık toprağa gömmemiz, çocuklarımıza bırakmamamız gerekiyor. Bunun için birinci şart kararlı muktedir iktidarın Türkiye’de olması ve istikrarın devam etmesi lazımdır. İkinci şart ise terörle mücadelenin siyaset üstü milli bir mesele olduğu kabul edilmeli, şu an gelinen noktada elde edilmiş olan başarı devam ettirilmelidir. Aksi takdirde çocuklarımız yetişkin olduklarında şunu söyleyecekler: “Tam da bitiyorken bir el geldi PKK’yı FETÖ’yü kurtardı. Bakın şimdi ne haldeyiz. Hâlbuki geçmişte bunlar halledilseydi şimdi bu halde mi olurduk.”

Peki günümüzde ne yapılmaktadır? Biraz da ona bakalım. Bugün siyasi söylemlerde biz bu sorunu mecliste çözeceğiz demek PKK’nın değil de bölge halkını terörle eş değer tutmak anlamına gelir. Bu güne kadar PKK’nın siyasi uzantılarının mecliste neler yaptığını yeterince görmedik mi? Ayrıca bölgede terör yaratan bölge halkı değil, PKK’dır. Bölgedeki insanlarımız PKK’dan kurtulmak, huzur ve güvenliğe kavuşmak istiyorlar. Bu durumda PKK’yı tamamen bitirmek gerekirken Meclis’te kimin kimlerle anlaşmak istediğini milletimiz gayet iyi bilmektedir. Ayrıca bu gün OHAL kanununun verdiği hangi yetki özgürlüklerimizi kısıtlamaktadır. Sokağa çıkma yasağımı var? Kentlere giriş ve çıkışlarda izin mi alıyoruz? Bir yerden bir yere mal ve eşya götürürken kontrol noktalarında işkence mi görüyoruz? Bugün OHAL yetkileri sadece FETÖ ile mücadele için kullanılmaktadır, vatandaşların özgürlüklerini kısıtlamak için değil. O zaman OHAL’i derhal kaldıracağım demek kimin ekmeğine yağ sürmektedir? Bunu da milletimiz görmektedir.

Kıymetli okurlarım söylemlere iyi bakmak ve arkalarındaki asıl amacı görmeye çalışmak lazımdır. İşte yine önemli bir dönüm noktasındayız. Tam da PKK biterken bunları meclise getireceğiz, uzlaşacağız demek, PKK’nın siyasi uzantılarına selam çakmak, tam da FETÖ biterken OHAL’i kaldırmaya çalışmak, milletimize hizmet eden gayeler değildir. Hangi görüşten olursak olalım FETÖ ve PKK ile mücadeleye her şeyin üstünden bakmak zorundayız. Çünkü terörle mücadelenin dini, imanı, siyaseti olmaz. Bu yolda kararlı bir irade gösterenlerle terör aparatlarına selam çakanların, arka planda FETÖ ile iş tutanların ayrılması gerektiği bir gündeyiz. Bu nedenle 24 Haziran Seçimi sadece yöneticilerimizi seçeceğimiz bir seçim değildir aynı zamanda içimizi kemiren, yıllardır canımızı yakan şeytani şer aparatlarının da tamamen toprağa gömülmesinin oylanacağı bir seçimdir. Milli ve yerli düşüncenin hakim kılınması gereken bir seçim yaşayacağız. Aksi takdirde bilin ki çocuklarımız “Tam da…” demek zorunda kalacaklar. Kararınız şimdiden hayırlı olsun…