15 Temmuz sonrası FETÖ odaklı tasfiyeler devlet için farz hükmüne geçti. Fakat devlet için farz olan bir diğer durum ise hükmü verirken adaletli olmak. Devlet kurumunun menfi bir amacının olmadığı hepimizin mâlumu. Ancak, devlet tüzel kişiliği milyonlarca gerçek kişiden oluşuyor. Bu gerçek kişilere biz ‘’insanoğlu’’ diyoruz…

İnsanoğlunun tarih boyunca çıkar, menfaat, hırs ve kin uğruna medeniyetler yok ettiğine gıyaben şahidiz. Bu yüzden insanoğlunun fırsatçı bir varlık olmasının sonuçlarını uzun uzadıya anlatmayacağım.

Asıl nazara vermek istediğim konu; devlet aklı mevcut vaziyetin farkında olmalı ve bu hassas dönemi yürütürken basiretli bir politika sergilemeli. Zira tasfiyelerin devlet refleksi haline geldiği bir durumda fırsatçılar birçok masum insanın zulme uğramasına sebep olabiliyor.

Çünkü devlet refleks mekanizması, 15 Temmuz sonrası çok hızlı işlemek zorunda kaldı ve FETÖ ile ilgili şikâyet veya şüphe oluşan kişiler hakkında farklı derecelerde ani cezalandırmalara gidildi. Bu cezalandırmalar, darbeci teröristlerin beli kırılana ve kriz anı sona erene dek ‘’yaş-kuru’’ demeden devam etmek zorunda.

Fakat devlet ricalinin açıkladığı gibi ortalık sakinleştiğinde daha düzgün bir araştırmayla suçsuzlukları ortaya çıkanlar için iade-i itibar yapılacaktır. Kamu yararı gereği ve umumun menfaati için bu yolun izlenmesi zorunluluk arz ediyor. Lakin bu hengâme içinde bâriz olarak FETÖ ile ilişkisi olmayan kişilerde bazı iftiralara maruz kalarak tasfiyeye kurban edilebiliyorlar.

Son olarak Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde benimde araştırmalarım sonucu FETÖ ile hiçbir alakası olmadığına kani olduğum bir hoca, FETÖ ile bağlantılı olduğu iftirasıyla tasfiye ediliyor. Hem akademik çevre tarafından, hem öğrencileri tarafından hem de iftira atan kişi tarafından bile FETÖ ile hiçbir ilişkisi bulunmadığı kesin olarak bilinen bir akademisyen; iddialara göre fakültenin dekanı tarafından hoca ile arası iyi değil diye iftiraya uğrayarak tasfiyeye maruz kalıyor.

Bu iddiayı en sesli şekilde dile getiren kişi ise AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk. Külünk’ün Çıktığı bir televizyon programında yaptığı açıklama şöyle: ‘’ İstanbul’da bir üniversitede bir fakültede herkes tarafından hakkında şehadet edilen tarihçesi de asla bu örgütle hiç ilişkisi olmayan bir öğretim üyesini bir dekan sırf kendisine itiraz etti diye bu alçak örgütün şemasına koymuş adamcağızı tasfiye ettirmek istiyor. Bu zalimliktir, açıkça söylüyorum. Bu zalimliktir. Bizim inancımızda zalimlik yok. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin emri var bizde.’’

Metin Külünk’ün açıklamaları şöyle devam ediyor: “Bahsettiğim fakültede bir öğretim üyesini sırf hoşuna gitmediği için bu listenin içerisine dahil eden dekanı uyarıyorum. İstanbul’da ve Üsküdar’da bu dekan. Bakınız İstanbul’da ve Üsküdar’da bu dekan. O dekanı uyarıyorum, o adama yaptığın zulmü geri al! O adama yaptığın zulmü geri al! Herkes etrafında şahit ki o adam asla bu örgütün adamı değil, sen sırf senin hoşuna gitmediği için o adamı bu listeye dahil etmen zalimliktir, okuduğun kitap seni çarpar.’’

AK Parti milletvekilinin bile açıkça savunduğu bir hocaya iftira atmak neyin nesidir? Biz ne zaman bu kadar zalimleştik?

Devlet tarafından ne 17-25 Aralık sonrası, ne de 15 Temmuz sonrası hakkında herhangi bir soruşturma açılmayan hoca, böyle bir soruşturma geçirmeden FETÖ şüphesiyle açığa alındı. Kefil olmasam da araştırmalarım ve hoca hakkında bildiklerim FETÖ ile ilgisi olmadığını gösteriyor. Zaten, açığa alınma sebebi olarak da hiçbir delil olmadan sadece bir kişinin sözü ile hareket edilmiş.

Üstelik bunu yapan Türkiye’nin en iyi ilahiyat fakültesinin dekanı. Buradan ben de bir çağrı da bulunuyorum. Sayın dekan; ya çıkar iddia ettiğiniz suçlamayı kanıtlarsınız. Ya da iddianızı geri alır ve özür dilersiniz. Çünkü bu çirkinlik hiçbir zaman hiç kimse tarafından unutulmayacaktır. Hele de her şeyi bilen ve gören Allah’a vereceğiniz hesap çok daha çetin olacaktır.

“Tekbir sesi, demokrasi sesini bastırmamalı’’ demiştiniz. Ben de size şunu diyorum: Nefsinizin sesi, adaletinizin sesini bastırmasın. Hissiyatınız, Mahkeme-i Kübra’yı size unutturmasın.

Zira bizim tekbir seslerimiz her sesi bastırır da; sizin sesiniz ne bizim sesimizi ne de hakkın sesini bastıramaz…

Vesselam…