Şöyle anlatılır:
“Kötülük düşünen fakat düşündüğünü yapmaya gücü yetmeyen iki düşman arasında emin oturulmaz. Eğer o iki düşman ittifak edecek olursa, kısa elleri uzun olur.”
İki düşmanı bir araya getiren ‘şey’e iyi bakmak gerek. El sıkışmadan önce ne söylüyorlardı, ne yapıyorlardı, kimlerle düşüp-kalkıyorlardı? Ve neden el sıkıştılar, sıkışmaya zorlandılar?..
Eğer her iki düşman taraf kendi doğrularından yüz çevirip sonradan icat edilen bir hedefe kilitlendi ise onlara ne vaat edildi? Onlardan ne alındı?
Şayet bir hipnoz veya halüsinasyon yok ise bu mesele nasıl izah edilebilir?
Sorular basit.
Tek bir tespit mümkün: İttihat kafası hortladı!
Dün Sultan Abdülhamid’i düşürmek için hangi güçler birleşti ve aynı hedefe kilitlendi ise bugün de aynı şey Cumhurbaşkanı Erdoğan için kurgulanıyor…
Şimdi aziz dostlar…
Siyasi partiler elbette demokrasinin en önemli yapı taşları.
1889’da kurulan İttihat-ı Terakki’den Cumhuriyet Halk Fırkası’na…
Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi’nden çok partili sisteme geçiş tarihi olan 1945’e kadar çekilen fotoğraf ile…
1945’ten günümüze görülen manzara arasında çok büyük fark var.
Ülkemizde 1945’ten bugüne 220’nin üzerinde siyasi parti kurulmuş.
Bu partilerden 25’e yakını sadece ‘hülle’ için icat edilmiş.
Bugün durum biraz daha karmaşık…
Yani ‘hülle’ ile dahi açıklanamayacak kadar trajik!
Fıkıhta hülle, “Talak-ı selase ile boş düşen kadının, her iki tarafın da pişmanlık duyarak tekrar birleşme isteklerinin şer’an mümkün ve helal olabilmesi için bir başka erkekle evlenip boşanması ve iddet süresini doldurarak eski eşi ile tekrar evlenebilir hale gelmesi”dir.
Geçmişte kurulan ‘hülle partileri’nin bu tanım içinde hareket ettikleri…
Bütün çirkinliğine rağmen bu hareketin mantıklı bir karşılığı olduğunu siyasi tarih meraklıları bilir.
Ancak bugün yaşadığımız hadise hülleye bile şapkasını ters giydirir cinsten…
Hile, desise, peşkeş…
Demokrasi güzel şeydir.
Teokrasiden, oligarşiden, monarşiden, otokrasiden, jüristokrasiden, diktatörlükten, aristokrasiden…
Hepsinden daha kıymetli bir şeydir.
Siz hiç demokrat bir diktatör…
Demokrat bir oligark…
Demokrat bir jüristokrat gördünüz mü?
Göremezsiniz çünkü olmaz…
Siyasi iktidarı eleştirebilirsiniz. Uygulamalarını benimsemeyebilirsiniz. Kadrolarını tenkit edebilirsiniz.
Fakat milletin takdiriyle, demokratik teamüllere uygun olarak iktidara gelmiş birini yahut bir siyasi kadroyu…
Daha düne kadar düşman bile görme tenezzülünde bulunmadığınız rakiplerinizle kol-kola girerek hile, peşkeş ve desise ile devirme aymazlığına düşemezsiniz.
Demokratik haklarınızı kullandığınız halde tek başınıza bükemediğiniz bileği…
Düşmanlarınızla bir olup kıracak gözüdönmüşlüğün sadece sizin iradeniz olmadığı ortada…
Bugünlerde Rene Khawam’ın hazırladığı (derlediği) “Hileler Kitabı”nı okuyorum. Alt başlığı “Arap kültüründe siyasi stratejiler”…
Kitap Niccolo Machiavelli’nin bile ruhuna rahmet okutacak taktiklerle dolu. Ondan yüz yıl önce yazılmış. Özetle; aklı yerine kılıcına güvenenlerin hal-i pür melalini anlatıyor.
Yani biraz da bizi…
Unutmayalım, tarih dünü nasıl yazdı ise…
Bugünü de yazacak!..