Birkaç gün önce Reis-i Cumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan Yeşilay Haftası münasebetiyle Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen Yeşilay Zümrüdüanka Ödül merâsimine katıldı. Reis-i Cumhurumuz konuşması esnasında tek parti döneminde toplumun kimliksiz (şahsiyetsiz) bırakılması adına bira içmeleri hususunda küçücük çocuklara ve halka ne gibi baskılar, yönlendirmeler yaptıklarını anlattı.

Reis’in bu konuşmadan sonra sol kesimin kalemşorları “öyle bir şey yok”, “yalan bunlar”, “bunlar hep Dr. Rıza Nur ve Kadir Mısıroğlu’nun uydurdukları şeylerdir” gibi yazılar kaleme aldılar. Bu yazıları gördükten sonra bende bunlara cevap niteliği taşıyacak olan bu iki serilik yazıyı kaleme aldım.

M. KEMAL’İN İÇKİ SOFRASINA DÂİR

M. Kemal’e dâir en sağlam kaynaklar en yakınlarının gözlemlediği şeylerdir. Onlar M. Kemal’e yakın oldukları için en sır olarak adlandırılabilecek birçok şeylerini de bilirler. Ben de bu yüzden size şimdi Cemal Granda’dan, yani M. Kemal’in 1927-1938 yılları arasında uşaklığını yapmış olan kişinin hatıratından bir iktibas yapacağım:

“10 Ağustos 1929 gecesiydi. Söğütlü yatıyla Boğaz’da bir gezinti yapmayı emretti. Hareket ettik (…) Boğaz dönüşü Marmara’da ikinci bir gezinti daha yapıldı. Sabaha kadar içildi. Hepsini hesaplamıştım. Üç şişe bira ve yarım kilo Dimitrikopolo (üç kadeh de fazlası vardı). İşte bütün milletin ve benim de merak ettiğim içki miktarı bu kadardı. Atatürk içki olarak bira ve rakıdan başka şampanyayı da severdi. Öbür içkileri ender içerdi. Yalnız bir gece Kâzım Özalp’in evinde tam yirmi sekiz kadeh kokteyl içtiğini hatırlarım. Bunun adı Napoleon Kokteyli idi. Bir miktar Cin, bir miktar Vermut, bir miktar da Seribrandi Likörü ile yapılmıştır. Bunların dışında alıştığı içkiyi değiştirmemiştir. Her gece içen Atatürk gündüzleri alkol kullanmaz, yalnız çok sıcak günlerde bir iki bardaktan fazla olmamak üzere bira isterdi. Bu yüzden kimse Atatürk’e gündüzleri içki içmek için ısrar etmez, en koyu alışkanlar bile akşamın olmasını iple çekerdi.” (Cemal Granda, Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri, Fer Yayınları, İstanbul/1971, 1. Baskı, S. 32-34)

Yine M. Kemal’in başka bir yakın dostundan, Falih Rıfkı Atay’dan bir iktibas:

“Yaptığını saklamak riyakârlığından, kendisi gibi, halkı da kurtarmaya çalıştı. Bir yaz ikindisi Dolmabahçe Sarayı’ndan bir motorla Kalamış Körfezi’ne kadar uzanmıştık. Koy sandal doluydu. Ortalarına sokulduk. Herkesin gözü Atatürk’te ve hepsi put. Ses yok, kımıldanış yok. Atatürk garsona:

-Bize bira getiriniz, dedi.

Getirdiler. Kadehini kaldırarak:

-Şerefinize vatandaşlar… deyince kimi yanı başında, kimi oturduğu yerin altında sakladığı içki kadehlerini:

-Şerefine paşam… diye kaldırıp içtiler. Bütün koy neşe içinde çalkalanıp durdu” (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İnkılap Yayınevi, İstanbul 1984, s.13)

Falih Rıfkı Bey’den naklettiğim yukarıdaki paragrafın bir benzerini Cemal Granda’nın “Atatürk’ün Uşağı İdim” adlı eserinde şu şekilde görmekteyiz:

“Moda koyundayız… Sıcak bir yaz akşamı. Büyük bir kalabalık çevremizi sarmış. Halk, Atatürk’ü yakından görebilmek için toplanmış, birbirinin üstüne çıkıyor. Sakarya motorunu çağırdı: ‘Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt… Bana da bir şişe bırak’ dedi. Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım. Yarım bardak kadar rakı kaldı. O sırada futbolcu Fazıl gelmişti. Kalanını da ona verdim. Çok sevindi: ‘Gazi bize rakı verdi, Yaşasın be!’ diye bağırmağa başladı. Kalabalığın çemberi gittikçe daralıyordu. Atatürk halka dönüp: ‘Alaturka mı, alafranga mı istersiniz?’ diye sordu. Denizkızı Eftalya gelene kadar müzik çalacaktı. Herkes ayrı bir şey istedi. Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu: ‘Vatandaşlarım… Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Karşılıklı içiyoruz. Hepimiz eşitiz. Benim için rakı içer, şunu bunu yapar diyorlar. Ben bunların hepsini yaparım, hepsi doğrudur. Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım. Sizinkinden bir fazla değildir yaptıklarım…’” (Cemal Granda, Atatürk’ün Uşağı İdim, Hürriyet Yayınları, 1973, S. 242-244)

Öyle zannediyorum ki bu kadar iktibas yeter M. Kemal’in içki içme serüvenine dair. Şimdi de Ankara bira fabrikasına değinelim.

ANKARA BİRA FABRİKASINA DÂİR

Öncelikle Atatürk Orman Çiftliği’nde inşaa edilmiş olan bira fabrikasına neden ihtiyaç duyuldu sualine cevap arayalım:

“Cumhuriyet’in ilanından önce Türkiye’de çok da tüketilmeyen biranın, Cumhuriyet Dönemi’nde insan sağlığına zarar veren ağır içkiler yerine tercih edilmesini sağlayacak hafif bir halk içkisi olarak yaygınlaştırılması gündeme gelir. Biranın yaygınlaştırılması aynı zamanda ziraat alanında da yeni bir gelir kaynağı olacaktır. Bu gerekçelerle, Türkiye’de İstanbul’daki ve İzmir’deki fabrikalarda üretim devam ederken, 1934 yılında Ankara’da, Atatürk Orman Çiftliği’nde de yeni bir bira fabrikası kurulur.” (TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Atatürk Orman Çiftliği Bira Fabrikası Kompleksi Tescil Öneri Raporu, s. 5)

Görüyorsunuz değil mi? M. Kemal ne de çok düşünüyor halkını. Milletimiz (bilhassa kendisi) içkisiz kalmasın diye içki fabrikası yaptırıyor.

12 Haziran 1937 tarihinde bu hususla ilgili alınan kararları aşağıdaki resimde görebilirsiniz. Size çerçeve içerisinde olanları okunamama ihtimaline binaen buraya tekrar yazıyorum:

Bira fabrikası:

Senede 7.000 hektarlık çeşitli bira yapacak kabiliyette…

Malt fabrikası:

Senede 7.000 hektar litre biraya kâfi gelebilecek miktarda imaline…

Şarap imalathanesi:

Yılda 80.000 litre şarab imaline…

-DEVAMI, NASİPSE YARIN