Önce yuva!
Allah’ın emrine uygun olarak…
Günahlardan kaçınarak…
Çünkü yuvasız çocuk olmaz.
Yuvası olmayan çocuklar, hep acıdır yüreklere, millete ve yakınlara…
Yuvasız çocuklar her ne kadar adına “Çocuk Yuvası” denen yerlere verilse de, hiçbir zaman onlara yuva olmamıştır.
Anne babasız yetişmek ne demek, onlara sorulmalıdır.
Gözleri yaşartan, yürekleri yakan bir hadisedir bu…
Rabbimiz muhafaza eylesin!
Ve yok pahasına yıkılan yuvalar.
Dağılan aileler. Ortada kalan çocuklar…
Kime diyecek anne ya da baba diye?
Vâh dağılan aile yuvalarımız!
Vâh aile yapılarımız!
Size kimler reva gördü bunu?
Ne oldu o sapasağlam kalelerimize?
Neden yıkılıyor basit dünyevi şeylerle?
Ya da ahlaksızlık ve edepsizliklerle?
İşte “Allah’ın hiç hoşlanmadığı helâl!”
İşte “gökleri titreten hâl!”
Yazık değil mi?
***
Âh batı âh!
Bizi böyle batırdın.
Adı sözleşme ve yasalarla…
Adına ‘kadın hakları’ dedin.
Ama ne kadın bıraktın ne de yuva!
Doğmaz oldu neredeyse çocuklar!
Otuzları çoktan aştı yaşlar…
Tabii ki günaha koştu nice yavrular…
Yayıldı etrafa nice zinalar…
Çoktan kalktı onlara cezalar…
Kapladı gökleri günahlar…
Ve geldi insanlığa koronalar…
HAYIRLI BİR YUVA KURMAK
Şüphesiz ki hayırlı bir yuva kurmak, Allah’ın bizlere apaçık bir emridir. Zira orada temiz nesiller yetişecek ve Müslüman Ümmet için geleceğe en güzel yatırım olacaktır. Ayrıca onları yetiştiren anne-babaya da en kıymetli dünya ve ahiret kazancı sağlayacaktır.
O halde inanan insanların öncelikli hedefi Allah ve Rasülü’nün gösterdiği doğrultuda bir yuva kurmak ve hayırlı nesiller için hem lisanî hem de fiilî dualar olmalıdır. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de bize örnek olarak zikredilen dualar vardır:
(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl, derler. (25 Furkan 74)
‘’Rabbim! Beni ve neslimi namaz kılanlardan eyle, duamı kabul et.’’ (14 İbrahim 40)
SORUMLULUK DUYGUSU
Ayrıca biliyoruz ki evin reisi konumunda olan baba ve sonrasında anne, çocuklarını cehennem ateşinden korumakla yükümlüdürler.
Baba çobandır ve ailesinin hepsinden mes’uldür. Onun ardından ise anne çocuklarından sorumludur. Herkes de bu sorumluluğa göre Yüce Rabbimize hesap verecektir. İşte ayet-i kerime ve hadis-i şerif bu gerçeği nasıl açıklıyor bakalım:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (66 Tahrim 6)
“Hepiniz çobansınız, hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum’a 11; Müslim, İmâre 20.)
Bütün bu gerçekler düşünüldüğü zaman, anne ve babaların kendileri ve çocukları hususunda yapması gereken en önemli vazife, onları ahiretin Cennetine hazırlamaktır. Tabii ki bu doğrultuda İslâmî bir terbiye vermeyi ihmal etmediği gibi yine Allah’ın emrine uygun bir sanat, meslek ya da ilim adamı olarak da yetiştirecektir. Zira onun gelecekte bir yuvaya ve temiz bir rızka ihtiyacı vardır.
AİLENİN ÖNEMİ
İşte bu noktada şu Hadis-i Şerif aklımıza gelir:
“Her çocuk fıtrat üzere doğar.
Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusîleştirir.” (Buhârî, cenâiz 80, 93; Müslim, kader 22.)
Anlaşıldığı üzere bu iş aileden başlamaktadır. Yavrularını, Yüce Allah’a kul olmaları yolunda yetiştirmek, anne ve babaya düşen görevlerin en başında gelmektedir. Ancak ebeveyn bu konuda bilinçli olmalıdır.
Çocuklarını sadece dünyaya hazırlayan aileler, bunun sıkıntısını hem dünyada hem de âhiret yurdunda çekerler.
Müslümana düşen şey, kendisiyle birlikte eşini ve yavrularını, dünya ve âhiret yurduna hazırlamaktır. Böylesi bir gayret, dünya hayatının da âhirete göre şekillenmesini sağlayacaktır. Bu adeta;
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, âhiret yurdunda da iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” (2 Bakara 201) duâsının tecellisi olacaktır.
Bütün zaman ve mekânların yaratıcısı Allah (c.c.) bu dini, evrensel ve kıyamet saatine kadar geçerli kıldığına göre İslâm, her devirde en güzel şekilde yaşanabilir. Bu demektir ki İslâm’ın her asra, her zaman ve mekâna söyleyeceği söz(leri) vardır. Önemli olan bizim, bunlar üzerinde tefekkür ederek, onları yaşanılır hayatın birer paydası haline getirebilmemizdir. Yeter ki bizler bu gerçeğe hakkıyla inanıp, onu hayata geçirmenin usullerine riayet edelim.
NİYET VE GAYRET
O halde öncelikli olarak niyet gerekir. Sonra da azim… Birey olarak bizlerin, ailede ebeveynin, toplumda da idarecilerin böylesine bir hedefi kabullenmeleri, dini her alanda bütün yönleriyle yaşamayı çok daha kolay kılacaktır.
Bugünkü olumsuz görüntüye rağmen yılmamalı, ümitvar olmalıyız. Nesillerimizi Allah ve Rasûlü sevgisiyle yoğurmanın azim ve kararlılığını göstermeliyiz. Biz çabaladıkça Allah da yardımcımız olacaktır:
“Bizim uğrumuzda mücadele edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah iyilik yapanlarla beraberdir.” (29 Ankebût 69.)
Tarih boyunca bu yardım ve başarıların pek çok örneği görülmüştür. Unutmayalım ki gayret bizden, başarı ise her şeye kadir olan Yüce Allah’tandır.
ÇOCUK, AİLE AĞACININ
EN KIYMETLİ MEYVESİDİR
Evliliği bir ağaca benzetecek olursak onun meyvesi de çocuk olacaktır. Şüphesiz ki çocuk, aile ağacının/yuvasının en kıymetli meyvesidir. Yuvalar ancak çocuk nimetiyle güzelleşir ve tatlanır. Neş’e ve sürûr verir.
Bir anne babanın en büyük sermayesi çocuktur. Çocuk iyi bir bahçıvanın ağacı gibidir. Onu çürütmez ve kurutmaz. Gözü gibi bakar.
İşte Allah’ın bizlere emanet olarak verdiği yavrulara aslında böyle bakmak gerekir. Hem sermaye hem de emanet. Sermaye ki o bizim geleceğimizdir.
Emanet ki ondan mutlaka sorguya çekileceğiz.
İyi bir evladın insana dünyada getireceği nice kazançlar vardır. Bunlar saymakla bitirilemez. Olgunluk çağına ulaştığı zaman anne babasının yüzünü ağartır. Mahcup etmez. İnsanlara iyilik yaptıkça anne babasına dualar edilir.
‘Ne mutlu onlara! Ne güzel evlat yetiştirmişler. Allah razı olsun. Helâl süt emzirmişler.’
Vefat etmişse anne babası; ‘yattığı yerler nur olsun,’ ifadeleri gelir dillerden.
İşte kazanç! Bir de anne babaya hizmet ederler ki, hele ihtiyarlık çağlarında; bunun büyük bir nimet olduğunu çok iyi bilir o yaşlı insanlar. Nasıl da dua ederler o evlatlarına.
HAYIRLI EVLATLAR
Tanıdığım ve çok sevdiğim bir amca var ki, ihtiyarlık çağına ulaştığı zaman bir ziyaretimde, tek olan oğluna öyle bir dua edişine rastladım ki, nasıl da mutlu oldum. Maşaallah. Gözlerim yaşardı sevincimden. Baba ve oğul olarak çok sevdiğim o insanların iyiliği, benim de iyiliğim gibi oldu tabii ki! Rabbim böyle evlatların sayısını artırsın!
O evlatlar şu gerçeği çok iyi biliyorlar:
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.” (İsra 23)
“Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et.” (İsra 24)
Evet, aileler böyle kurulmalı ve böyle devam etmelidir. Rabbimiz büyük yaralar alan aile yapımızı tekrar güçlendirsin Tabii ki bu lisani duanın yanında bizler düşen çok önemli fiili dualar vardır.