PKK’nın, Silahsızlanma Kongresi’ni toplamayacağını ilan etmesiyle birlikte “tekrar şiddete mi evriliyor?” sorusu gündeme geldi. Öncelikle şiddet olgusu, adaletsizliğin ve eşitsizliğin giderek yoğunlaştığı belirli bir toplumun karakter ve tabiatından kaynaklanan bir fenomendir. Eski Türkiye’de bu olgular çokça olduğu için şiddet kendisine meşru bir alan bulabiliyordu. Şiddete sığınma, bu alan üzerinden fikri ve siyasi ihtilafları ortadan kaldırmanın yolu olarak geri kalmışlığın görüntü ve tavırlarındandır. Şiddet olgusu geri kalmış bir toplumun ürünüdür. İster İslamcı olsun, ister
Milliyetçi, ister Kürtçü, ister Türkçü, isterse de Kemalist olsun, bu yolda olanlar ve bu kültür için bu terbiye ile büyüyenler arasında bir fark yoktur, hepsi aynıdır.
Bu bakımdan Türkiye’de bu kadar değişim içinde hala şiddet üzerinden meseleyi okumak, kim olursa olsun geri kalmışlığın yansımasıdır ve yenilmeye de mahkumdur.
Kürt sorununun çözümü ve bu ülkenin geleceği, ancak insani bir projeyle mümkündür. Bu proje, fikir savaşı üzerinden şekillenmeli ve temel hak ve özgürlüklerden uzak olmamalıdır; yani hürriyet öne alınmalıdır.
İslam’da hürriyet bir emanettir, yani sorumluluktur. Hakkın şuurunda olma, sorumluluğunu hissetme, onu iltizam etme ve onda fani olmaktır. Hürriyet kelime yapısı itibariyle serbestlik ve seçme anlamına gelir, yani fıtrat demektir. Bu bakımdan bu sorunun çözümü de ancak bu fıtrat üzerine mümkündür. Kurucu kadro ile bu fıtrata müdahale edildiği için sorun içinden çıkılmaz hale getirildi. Ne yazık ki aynı fıtrata müdahale PKK tarafından da yapıldı ve bugün fıtrata olan müdahale neticesinde su bir türlü yatağını bulamamaktadır.
Sorunun çözümünde mesele demokrasiden önce hürriyet merkezli olarak düşünülmelidir. Demokrasi, insanlar arasında iktidarın el değiştirmesini düzenleme aracı olmaktan öte bir şey değildir.
Bu nedenle her zaman değişmeye, gelişmeye ve onarılmaya; hatta değiştirilmeye müsaittir. Demokrasilerde araç ve icraaatlarla, ilkeler, değerler ve düşünceler arasında tarih boyunca farklılık olagelmiştir. Bu bakımdan demokrasi herkesin anlayşına göre değişebilse de hürriyet Allah’ın kulllarına verdiği bir haktır ve çözüm de buna göre olmalıdır.
Cinsiyetine, rengine, inançlarına ve toplumsal konumuna bakılmaksızın sırf insanlık sıfatıyla insan şerefli bir varlıktır. Bu nedenle hayatta olsun, ölümden sonra olsun saygıyı hak ediyor. İnsan özgür yüce ve insani bir değer olduğu için en çok insana yakışıyor. Adalet, güzellik, iyilik ve hak gibi değerlerden ayrı düşmesi halinde özgürlüğün hiçbir anlamı kalmayacak. Burada önemli olan özgürlüğün kendisi ile çelişmemesi, başkasının özgürlüğüne engel teşkil etmemesi, ırki ve asabi söylemlerin kışkırtmaması ve nefsin heva ve hevesine kapı açmamasıdır.
Eğer hala Kürt sorunu ve PKK’nın silahsızlandırılması meselesi birilerinin kafasında şiddet üzerinden şekillendirilir ve bundan sonuç alınacağı varsayılırsa, bu fıtrata müdahaledir. Mesele aslında kendi suyunu halk nezdinde buldu. Paradigmaların değiştirilmesi ile birlikte aslında sorun kendiliğinden çözülür ve çözülmesi için de zemin kaybolmuş değil. Yeter ki, meselenin bütün aktörleri, fıtrata kendi istedikleri gibi müdahale etmekten vazgeçsin…