Seçimlerin kaderini belirleyen milletimiz toplumda yaşanan olaylara verdiği tepkilerle bir sonraki olacak olayların da önünü açıyor.
Partilerin çokluğu bizi yanıltmasın. Türkiye'de iki tür seçmen var.
Biri muhafazakârların diğeri sekülerlerin iktidar olmasını isteyen seçmen.
Bunları da kendi içlerinde tasnif edecek olursak...
Ekonomik sebeplerle oy verenler, ideolojik sebeplerle oy verenler diye ayırabiliriz.
Hem ekonomi düzelsin hem de ideolojik olarak benim istediğim parti iktidar olsun diyenler genelde muhafazakâr olanlar.
Seküler kesimin öyle bir derdinin olduğunu sanmıyorum.
Onlar,“Ekonomi düzgün olsun, benim istediğim parti başta olsun.” derler ama kendi partilerinin de ekonomiyi düzeltemeyeceğini bilirler.
Onlar, belediyelerde olduğu gibi yapılan hizmetlerin üzerine oturup, Türkiye düşmanı partilerle ittifak yapıp birkaç yere TC tabelası yazmakla, kent lokantasında verilen ucuz yemekle övünürler.
Altyapı hizmeti yapmayanlara oy verirler; aynı zamanda yapılan hizmetlere de kılıf bulmak için mesai harcarlar.
Enflasyon düşükken de enflasyon yükselince de aynı eleştirileri yapan bir kesimden söz ediyoruz.
Bunların en önemli özelliği, hiçbir şekilde hizmet yapmasa da kendi ideolojisine yakın olanları desteklemek ve karşı tarafa da “koyun” diye hakaret etmektir.
Bu koyun dedikleri kesim kadar kendi partisini hem sokakta hem sosyal medyada hem de sandıkta eleştiren başka bir kesim var mı?
Hükûmetten gerçek anlamda eleştiriyi hak eden biri olsun; anında üstüne çullanır,onu hemen linç ederler.
Hak etmediği hâlde birisi çakarlı araba kullansın, kendi cebinden de olsa pahalı kıyafet giysin, hak etmediği bir ihaleyi alsın, akrabalarına torpil yaptırsın en büyük tepkiyi muhafazakâr kesimden alır.
Hatta bazen seküler kesimin iftiralarına aldanıp haksız yere linç edilen muhafazakâr siyasetçi bile vardır.
Siz hiç paradan kuleleri, boğaza yapılan kaçak villayı, kıyı kesimlerde zeytin katliamı yapıp oralara villa konduranı, bakım yapılmadığı için yanan otobüsleri, milletin parasıyla yurt dışında şarap içmeye gideni, çöp yığınlarını, yapılmayan hizmetleri eleştiren seküler seçmen gördünüz mü?
Göremezsiniz.
Onlar hem eleştirmez hem de kendi partisini bile eleştiren muhafazakârlara koyun derler.
Kendileri tüm kutsallara hatta önüne gelene hakaret eder, hakaret edene sahip çıkar ama kendilerinin kutsalına hakaret eden olursa onu linç etmek için yoğun çaba harcarlar.
Yalanın, iftiranın, itibar suikastının sona ermesi için her iki kesimin de üzerine düşeni yapmasını istemek sanki oldukça uçuk bir hayal gibi...
Hâl böyle olunca ilk başta dediğimiz gibi, herkes kendi kötüsüne sahip çıktığı için kötülükler alıp başını gidiyor.
Eleştiriyi, iftirayı ve hakareti ayırt etmeli insanlar. Ayırt etmeyene itibar edildikçe kötülükler eksik olmuyor başımızdan.