Yılardır bize Batı’yı “medeniyetin merkezi, demokrasinin beşiği” vb. süslü ifadelerle pazarladılar. Batı’dan gelen her şeyi bize cici gösterip bizim olan her ne varsa tamamını ise “tu kaka” ilan edip bizi özümüzden kopardılar. Kendi değerlerimize, kültürümüze yabancılaştık.
Batı sevdası ne zaman başladı? Ne zaman ki Osmanlı, eski gücünü, otoritesini kaybetti; Batı karşısında gerilemeye başladık, bunun sebepleri araştırılmaya başlandı. Varılan sonuç, Batı’nın fen ve teknolojisinin alınması gerektiği oldu. Tanzimat sonrası Batı’ya onların fen ve teknolojisini öğrenip bize getirsin diye devlet eliyle adamlar(!) göndermeye başladık. Tanzimat’ın ilk dönemlerinde Batı’nın teknolojisiyle İslam kaynaştırılmaya çalışıldı. Sonraki yıllarda ise İslam’ın terakkiye mani olduğu dillendirilmeye başlandı. Kim tarafından Batı’nın ilmini ve fennini alsın diye devlet eliyle Batı’ya yolladığımız ama onların yaşam tarzını, kültürünü, sapıklıklarını bize transfer etmeye çalışan hatta eden satılmış, hainler tarafından… O hainler, şimdi gönüllü Batı u şaklığı yapan, aydın geçinenlerin dedeleriydi.
Biz de o gün bugündür Batı karşısında eziklik psikolojisi yaşıyoruz, bize ait olanları yerin dibine batırıp Batı’yı ve Batı’dan gelen her şeyi yüceltiyoruz. Batı’ya kafa tutan, onları ciddiye almayıp özümüze dönmemiz gerektiğini söyleyen liderlerimizi, kanaat önderlerimizi ise (Abdülhamid Han, Mehmet Akif, Necmettin Erbakan vb.) içimizdeki gönüllü Batı uşaklığı yapan gâvurlar eliyle linç ettiler. Ama bu defa millet bilinçlendi; Batı’ya kafa tutan ve bize kim olduğunuzu hatırlatan, öz güvenimizi yeniden kazanmamızı sağlayan Reis’i, ne Batı’ya ne Batı uşaklarına yem edecek bu necip millet… Ne demiş şairimiz: “Yürüyeceksin; millet yürüyecek arkandan…” Kutlu yürüyüş başlamıştır ve bu defa bizi Viyana kapılarında da durduramayacaklar inşallah!..
Hollanda’daki olayları ilk gördüğümde çok öfkelenmiştim. “Milletçe tükürelim,boğulsun ahlaksız Hollanda!” diye düşünmüştüm, sonra “Bırakalım pisliklerinde boğulsunlar!..” dedim. Deniz seviyesinin bile altında, çukur ya başkenti; ondan bu kadar çukur, ahlaksız olmaları. Karşımıza almaya kalksak, haydi savaşalım desek kiminle savaşacaksın? 16 milyon nüfusu var, 4 milyon küsuru eş cinsel… İneği dışında insanlığa hizmet eden bir şeyi olmayan böyle bir toplumdan insana yaraşır bir tavır, davranış, eylem beklemek beyhude değil mi?
“BATI’yorlar çünkü DOĞU’yoruz!” demiş, tarih öğretmeni dostum Ayhan Yılmaz. Evet, biz küllerimizden doğuyoruz; onlar pisliklerinde boğulurken, gittikçe yok olurken, onlar geceyi yaşayıp karanlığa gömülürken bizim için güneş yeniden doğuyor, aydınlık yarınlar kollarını açmış bizi bekliyor. Kokuşmuş Avrupa’nın üzerimize saldırması bundan…
Mehmet Akif ne diyordu? “Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar/
‘Medeniyyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar…” Uluduklarına bakmayın, çok korkuyorlar bizden… Kalmış olan o tek dişlerini de sökeceğimizi biliyorlar ve korkularının sebebi bu!.. Batılı ülkeler; ülkemizi AK Parti, MHP ve Reis’ten daha çok sevdiğinden(!) mi HAYIR için bu kadar debeleniyor? Batı’nın HAYIR için yaptıkları içimizdeki “HAYIRCI”ları hâlâ uyandırmadı ise… Yapacak bir şey yok, mutsuz vak’a hepsi…
Kutlu yürüyüş başlamıştır ve bu defa bizi Viyana kapılarında da durduramayacaklar inşallah!..