Yaklaşık 15 gündür Kıbrıs’tayım. Bu süre zarfında birçok kişiyle görüşme imkânım oldu. Bu insanlarla yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimleri belki bir faydası olur ümidiyle köşeme taşımanın uygun olacağını düşündüm.
Hayat pahalılığı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yaşayan insanların en büyük şikâyeti hayat pahalılığı. Türkiye’den adaya gelen bir kişi rahatlıkla bu vaziyeti görebiliyor. Marketlerden sosyal mekanlara, kısacası her yerde bu pahalılık hissedilebiliyor. Kıbrıs’taki insanların gelirleri Türk lirası, giderleri ise ya sterlin ya da avro. Gelir ile gider arasındaki bu farklılık, haliyle hayatı epeyce bir zorlaştırıyor. Pandemi koşulları ekonomiyi iyice yormuş. Bu, çok açık.
Siyasi istikrarsızlık
KKTC’nin belki de en büyük sorunu siyasi istikrarsızlık. 1983 yılında ilan edilen bağımsızlıktan bu yana toplamda 36 hükümet işbaşına geldi. Fark edileceği üzere neredeyse her yıla bir hükümet düşüyor. Kısa süreli hükümetler doğal olarak uzun süreli projelere odaklanamıyor. Böylece kalkınmaya yönelik projeler de bir türlü hayata geçirilemiyor. Siyasi istikrarsızlık, ekonomik istikrarsızlığı besleyen en önemli faktör. Bence bu sorun, KKTC’nin tanınmasından daha büyük bir mesele.
Bürokratik tıkanıklık
KKTC tam bir memur cumhuriyeti. Memurun kanaati çoğu zaman yasaların üzerine çıkabiliyor. Bu nedenle kamu kurumlarında işlerin hızlıca ve yerli yerinde yürümesinde “tanıdık kişiler” belirleyici olabiliyor. Siyasilerin rolü de en çok bu engelleri aşmada ortaya çıkıyor. İşin en kötü yanı, bürokratik sorunların beraberinde partizanlığı getirmesi. Maalesef bu durum, “adamına göre muamele” şeklinde çağdışı bir uygulamaya kapı aralıyor. Otomasyon sistemi henüz tam olarak kurulamadığından online hizmetler oldukça yetersiz. Bu konuya acil çözüm üretilmesi, gündelik kamusal hayatı daha da kolaylaştırabilir.
Toprak satışları
Kıbrıs’ta kulağa en çok gelen laflardan birisi de yabancılara satılan topraklar. Girne sahilinden Karpaz Burnu’na uzanan kıyı şeridi boyunca toprakların büyük kısmının yabancılara satıldığı söyleniyor. Rivayet odur ki İsrailliler toprak satın almada başı çekiyor. Sefahat, siyasi belirsizlik ve geçim darlığı toprak satışlarını tetikleyen faktörler olarak göze çarpıyor.
Sonuç itibariyle Kıbrıs’ta seçim sisteminden bürokratik yönetime, her kademede önemli bir kamu reformuna ihtiyaç duyuluyor. Rum tarafındakine benzer bir başkanlık sistemine geçilmesi siyasi ve ekonomik istikrar açısından ülkeye ciddi bir katkı sunabilir.
Toprak satışları ise tartışmalı. Kimisi bu durumu, yabancı yatırımcıların ülkeye gelmesi, kimisi de vatanın elden gitmesi şeklinde yorumluyor. Hatta sosyal medyada bir grup, “Kıbrıs Filistin Olmasın” adıyla toprak satışlarına karşı bir kampanya yürütüyor. Her iki bakış açısı, eksi ve artı yönleriyle iyice sorgulanmalı, analiz edilmeli. Nitekim toprak meselesi hassas ve bir o kadar hayati bir konudur.