Geçen hafta başladığımız bu konu, toplumda gerçekten çok sık karşılaştığımız ve ciddi anlamda sıkıntı yaşanan bir sağlık ve beslenme problemi. Çünkü kişinin kendini sürekli aç hissetmesi birçok problemi de beraberinde getiriyor ve yaşam kalitesi azalıyor. Aslında bunun sebeplerini anlamak için daha da derinlere bakmak gerekiyor. Dilerseniz şimdi konuya kaldığımız yerden devam edelim.
Öncelikle burada bir noktayı önemle vurgulamak isterim. Toplumda en çok yapılan beslenme yanlışlarından biri, vücudun susuz kalması, yani dehidratasyon diye tanımladığımız durumu, yanlış yorumlayarak bunu açlık şeklinde değerlendirmektir. Yeterli miktarda ve kaliteli su içmek vücudun enerjisini ciddi derecede arttırır ve destekler. Ancak susuzluğu başka içeceklerle gidermeye çalışmak vücudun enerjisini daha da azaltır. Aslında burada susuzluktan kaynaklanan bir enerji azlığı vardır. Bu da genellikle yanlış yorumlanarak açlıkmış gibi düşünülür. Vücudumuz açlığı, açlık sinyaliyle; susuzluğu ise susuzluk belirtileriyle ifade eder. Bu sinyaller birbirine kesinlikle karışmaz. Ancak kişi bunları yanlış yorumlayarak, susuzluk belirtilerini bazı şeyler yiyerek bastırmaya ve gidermeye çalışırsa, vücudun iç dengesi bozulur ve bu da başka sağlık problemlerinin oluşmasına zemin hazırlar.
Kişinin kendisini sürekli aç hissetmesinin başka önemli sebepleri de vardır.
Bunlardan biri, beslenme alışkanlıklarında gazlı, yüksek oranda şeker ve tatlandırıcı içeren diyet veya diyet olmayan içeceklerin bulunmasıdır. Bu gibi içeceklerde bulunan yüksek orandaki fruktoz, vücutta tokluk hissini azaltıcı etki yapar, yani kişi kendini aç hisseder. Yapılan araştırmalarda besine benzetilmiş bu maddelerle, yani fast-food türü ile beslenen kişilerin bağırsak mikroflorasının, yani bağırsaklarda yaşayan milyarlarca bakteri topluluğunun normal dengesini bozduğu ve özellikle mayaların oranında artışa yol açtığı gösterilmiştir.
Mayalar (özellikle candida albicans türü) genellikle bağışıklık sistemi tarafından belirli bir dengede tutulur. Ancak beslenmede yapılan yanlışlar bunların oranını arttırır. Candida albicans, kan şekerini ve ayrıca mayaları içine alan bağışıklık hücrelerinin enerji sağladıkları maddeleri (glukoz, amino asit ve yağ vb.) kendileri için kullanırlar. Candidalar vücuda yayıldığında, farklı birçok organ ve dokuyu tutarlar. Bu da, farklı organ ve dokulardaki farklı besleyici maddelerin Candidalar tarafından enerji kaynağı olarak kullanılması demektir. Vücudumuzda birçok işlemde yardımcı maddeler olarak kullanılan vitaminler ve mineralleri (demir, bakır, çinko, manganez vb.) bir mıknatıs gibi çekip tutan maddeler salgılayan candidalar, vücutta bu maddelerin eksikliğine yol açar.
Kişinin kullandığı bazı ilaçlar da yan etki olarak sürekli açlık hissi oluşturabilir. Bazı antidepresan ilaçlar kullananlarda bu sebebe bağlı olarak kişinin yeme isteği artar ve kişi hızla kilo alır.
Sürekli aç hissetmenin diğer bir sebebi de kişinin yeterli uyku uyumamasıdır. Uykusuzluk, iştahı düzenleyen hormonlarda dengesizliğe sebep olur. Kişi kendisini sürekli aç ve halsiz hisseder. Sonuçta yüksek kalorili besinlere karşı isteği artar.
Besleyici maddeler, vitamin ve mineraller bakımından yetersiz bir beslenme de kişinin kendisini sürekli aç hissetmesine sebep olur. Ayrıca raf ömrü uzun olan, paketli ve katkılı besinlerle beslenmek, vücudun ihtiyacı olan besleyici maddeleri içermediği gibi, vücudun toksik madde yükünü de arttırır. Bu da vücudu daha dirençsiz hale getirir ve enfeksiyonlara, hastalıklara zemin hazırlar.
Yazarın web adresi: www.emineakin.com